Ağam Gitti Paşam Geldi…
Siyaset böyle bir şey… Belli makamlara geldiğinizde etrafınızda oluşan çemberi kıramaz, zamanı geldiğinde de gerçekleri göremezsiniz. O makamlar bir gün sizi terk eder ve bir bakarsınız, o çember bir başkasının etrafında oluşuvermiş. Böyle gelmiş böyle gider bu yapı diyenler çoğunlukta ise ve çemberdeki kişileri de gözünüzde büyütürseniz, böyle devam eder ve gider. Birileri senin kaderini tayin eder, sen de gelene ağam gidene paşam dersen, senin yapabileceğin hiçbir şey yok demektir. Bir zamanlar havaalanlarından bin kişi ile karşılanan yöneticileri, gün gelir bir kişi bile karşılamaz ve sende çemberdeki diğerleri gibi bu duruma ayak uydurursun. Ya da sıkça aleyhinde konuştuğun, hatta utanmadan arkasında küfür ettiğin biri bir yerlere geldi mi hemen sosyal medyadan “hoş geldin paşam” diye yalakalık yaparsın. Hiç de yüzün kızarmaz… Ne adına? Belki siyasette bir yerlere gelirim adına… Hiç unutmam, rahmetli dedemin bana söylediği bir cümle vardı “Oğlum 40 yıl tavuk gibi yaşayacağına bir yıl horoz gibi yaşa ve öl”. O benim şiarım oldu. Bakıyorum da gerçekten insanları bu denli dejenere eden ne diye? İnsanlar mı böyle, yoksa onları bu duruma düşüren, insanlık onurunu rencide eden ve bir türlü düzeltilmeyen yasalar mı böyle? Elbette yasalar çok etken. Ancak dik durmayı ve bu yasalara yasa koyucusu değil, yasa koruyucularına karşı hiçbir direnişin olmayışı ve bu duruma karşı hep bir beklenti içinde olan bir toplumun oluşturulması doğrultusunda inanılmaz pasif bir davranış. Aklım almıyor… Mensubu olduğu siyasi partide bir üst yönetim erkinde bulunan birine yaranırsan, yani yalakalık yaparsan bir yerlere gelirsin. İstediğin kadar birikimli ol, deneyimli ol, ağzınla kuş tut bir yerlere gelemezsin… Hele hele haram yemez doğruların yanında durursan, haksızlıklara karşı mücadele edersen, dışlanır, hor görülür ve hiçbir yönetim kademesine getirilemezsin. Bak dostum kısa vadeli başarı elde etmek istiyorsan sana üç maddede başarı formülünü vereyim. Madde bir; parti içi konuşmalarında doğruları konuşmayacaklasın. Madde iki; hep yalaklık yapacaksın. Madde üç; yanlış yapan parti büyüklerine pembe tablolar çizeceksin, ona methiyeler yağdıracaksın, çantasını taşıyacak ve arabasının kapısını utanmadan açıp, önünde eğileceksin. Madde dört: gidene ağam gelen paşam da dedin mi bu iş tamamdır. Ne adına? Bir yerlere gelirim adına… O üst düzey yönetici de, bir zamanlar serzenişte bulunduğu bu kokuşmuş yasalar mutlaka değişmeli dediği günleri unuturcasına, dağları ben yarattım edasıyla, yalakaları ile birlikte sağa sola hava atarcasına eleştirdiği ve karşıymış gibi durduğu antidemokratik yasaların değişmemesi için adeta direniş gösterircesine yeni bir tutum içine girmesi ilginç değil mi? Ben yaşamım boyunca çok şeyler yaşadım. Ama günümüz Türkiye’sinde iyileşmesini beklediğimiz demokratikleşmemiz adına yapılacak yasal düzenlemelerin hala gündeme gelmemesini hayretle karşılıyorum. Evet, siyaset, aslanı kediye boğduruyor. Siyasi partilerimizde tanıdığım onlarca birikimli, donanımlı siyasetçi olmasına rağmen, hiç biri hiçbir yerde adaylık sıralamasına bile giremiyorlar. Bu kişilerin isimleri bende saklı ama seçim sonrasında bu kişileri isim isim açıklayacağım. Partisini yıllarca yönetmiş ama bir üst mevkide asla görevlendirilmemiş (bunu yazmaktan utanıyorum dikkat ederseniz görevlendirilmemiş diyorum), olmasının sebebi; CHP hariç tüm partilere, parti yönetiminin, vekil, belediye başkanı ve meclis üyelerinin atama yoluyla belirlenmesidir. Ülkeye demokrasi getireceğiz diyorlar… Kargalar güler bu sözlere… Şimdi parti içi demokrasinin hayat bulması ve kendi vekillerini, kendi başkanlarını seçmek isteyen demokrat, çoğulcu, katılımcı siyasetçilerin birlikte bir taban oluşturmasının zamanı gelmiştir, hatta geçmiştir bile… 1 Kasım seçimleri için var gücümüzle çalışıp, 2 Kasım sabahı yeni siyasi partiler yasası ve seçim yasaları için gereken aktiviteleri sergileyecek demokratların siyaset sahnesinde görev almaları zorunlu hale gelmiştir. Çünkü bu iş tabanın işi, tavan halimden memnun… Nasıl olsa ağalar gider paşalar gelir!