“Ağustos” denilince aklımıza sadece “30 Ağustos Zafer Bayramı” gelirdi.
Okullardaki kısır tarih derslerinde bir “Malazgirt Meydan Muharebesi” başlığı hatırlamakla birlikte, ne anlamını bilirdik, ne de Ağustos’la birlikte bir “Malazgirt Coşkusu” yaşatılırdı.
Meğerse Anadolu’yu Sultan Alparslan’a ve onun imanlı askerlerine borçluymuşuz.
Bizlere Anadolu’yu fethettiğimiz muhteşem zafer unutturulup, düşmana kaptırdıktan sonra geri almayı, “Büyük Zafer” olarak kutlatmışlar yıllarca.
Şimdi diyoruz ki, 30 Ağustos’la birlikte Ağustos bizim zaferler ayımızdır.
Bundan 947 yıl önce Anadolu’yu bu millete vatan kılacak bir büyük zaferin kapıları açılmıştı: Tarih 26 Ağustos 1071. Yer, Malazgirt Ovası:
Zamanın yenilmez devleti Bizans İmparatorluk ordusu, imparatoru da başında olarak Türk ordusunu imha etmek üzere Malazgirt Ovasına gelmişti. Karşısında Sultan Alparslan ordusuyla geçmiş bulunuyordu.
Alparslan’ın 40 bin kişilik ordusu, Bizans ise 160 bin kişilik bir güce sahipti.
Sultan Alparslan, âlimlerin tavsiyesiyle muharebeyi 26 Ağustos cuma günü yapmaya karar vermişti. Cuma günü, ordusuyla birlikte Cuma namazından sonra ordusuna dönerek: “Ya Rabbi! Sana tevekkül ediyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve senin uğrunda cihad ediyorum. Ya Rabbi! Niyetim halistir. Bana yardım et; sözlerimde hilaf varsa beni kahret” yakarışı.
Sonra askerlerine dönerek şu muhteşem konuşmayı yaptı:
“Burada Allahü teâlâdan başka bir Sultan yoktur. Emir ve kader O’nun elindedir. Bu sebeple benimle birlikte cihad etmekte veya benden ayrılmakta serbestsiniz...”
Karşısındaki ordu, sadakat nidalarıyla Sultan’larına bağlılıklarını tekbirlerle haykırdılar. Daha sonra Sultan Alparslan, beyaz kefen elbisesini giyerek atının kuyruğunu bağladı ve eline gürzünü alıp askerlerine tekrar şöyle haykırdı:
“Askerlerim! Şehit olursam bu beyaz elbise kefenim olsun. O zaman ruhum göklere çıkacaktır. Benden sonra oğlum Melikşah’ı tahta çıkarın ve ona bağlı kalın. Zaferi kazanırsak istikbal bizimdir..."
Selçuklu Ordusu ağlayıp biribirleriyle helalleşip savaş düzenini aldı. Ardından müthiş bir çarpışma başlar... Türk ordusunun hilal düzeni ve ardından dayanılmaz hamleleri sonucu belirledi. Sonuç; Bizans ordusu yerle yeksan edilirken, imparator da esir alınmıştı…
Malazgirt Zaferi nedir?
Artık gerçek olana, yerli olana, bize ait olana dönmeliyiz. Tarihi zenginliğimize, siyasi genetiğimize dönmeliyiz; yeniden varoluş, yeniden diriliş, yeniden yükseliş başlatabilmek için…
Türkiye Cumhuriyeti’nin devamı olan, Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu Devleti, ve nihayetinde Osmanlı olduğunun bilinciyle; Malazgirt’te açılan o kapı gibi yepyeni bir kapı açma bilinciyle 947 yıl sonra aynı yerden…
Malazgirt’te dünyanın en büyük gücünü yendik.
947 yıldır Malazgirt’in, Bizans’ın intikamı için üzerimize, üzerimize geliyorlar…
Son kale, son vatan Anadolu: Bizleri Malazgirt’in ötesine süremediler, Selimiye’nin berisine çekemediler.
Bugün sadece Türkiye için değil, bu coğrafya için, bütün dünya için her şeyin yeniden biçimlendirildiği bir tarih aralığındayız.
Dalgalar halinde üzerimize gelen saldırıları doğru anlamalıyız!
Suriye’nin kuzeyinden kuşatma planları bundandır.
Almanya’nın başını çektiği Avrupa’nın topyekün Türkiye düşmanlığı bundandır.
17 – 25 Aralık, 15 Temmuz bundandır ve terör bundandır.
ABD’nin teröristlerle ortaklık yapması bundandır.
ABD dolar kamçısını eline alıp, kendisine kayıtsız şartsız itaat etmeye zorlaması bundandır…
Karşımızda Bizans var, Roma var…
Malazgirt’te Bizans vardı. Bugün de karşımızda.
Yüzlerce yıldır öğrenemediler: Bu toprakların Alparslan’ları bitmez.
Ne demişti Sultan Alparslan: “Ya Rabbi! Sana tevekkül ediyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve senin uğrunda cihad ediyorum. Ya Rabbi! Niyetim halistir. Bana yardım et; sözlerimde hilaf varsa beni kahret” demişti ya…
Malazgirt ruhu ile yürürsek! 26 Ağustos 1071'de Malazgirt’te yakılan meşale, 2071'e doğru kutlu davamızın yolunu aydınlatacaktır.