“Dünya bizi Çanakkale’den iyi tanır. Afrin’den Çanakkale’ye selam olsun” diye sesleniyor dünyaya Afrin’den bir Mehmetçiğimiz…
18 Mart Çanakkale Zaferi'nin 103. yıldönümünde Afrin’de, terörden arındırıldı. Bu zafer Çanakkale ruhuyla, 15 Temmuz ruhuyla kazanılmış bir zafer... Her şeyden önce şehitlerimizin ve gazilerimizin zaferi… Allah(cc) şehitlerimize rahmet, gazilere şifalar, ailelerine sabırlar versin, iki dünya saadeti lütfetsin…
18.Mart Destansı Zafer, 103 Yaşında
103 Yıl önce Çanakkale Yarımadası, 1. Dünya Savaşı'nın en kanlı ve en zor cephelerinden biri idi.
Düşman, aynı düşman, bu millet de aynı millettir. Dün Çanakkale’de bu milletin karşısına çıkanlar, bugün de aynı “tek dişi kalmış canavar” edası ile Suriye’de, Irak’ta veya başka bir İslam diyarında… mazlumun karşısında…
Çanakkale, Emperyalist zulmün battığı ve Büyük Türkiye’nin yeniden doğduğu yer...
Cennet vatanımızın neredeyse, her köyünden, her ailesinden bir yiğidin yattığı yer...
Çanakkale, aziz milletimizin yüreğinin bir parçası,
İsmi anıldığında yüreklerin titrediği, kalbin bir başka attığı, hüzünlendiği ve de gururlandığı şehir,
Mehmet Akif’in Çanakkale Şehitleri şiirinde;
“ Şu boğaz harbi nedir?
Var mı ki dünyada eşi”? Diyerek o mahşeri ne muazzam bir şekilde özetlemişti…
Çanakkale’de, bir metrekareye 6 bin mermi ve 8 şehit düşmüştü!...
Cideli Mahmut Çavuş,
Tokatlı Kınalı Ali,
Şehitliğin diğer adı; Galatasaray Lisesi…
6 yıl mezun vermeyen Tıbbiye…
Balıkesir Lisesi ( 100 öğrenci 87 si şehit)...
Fransızların bin bir yalanla Çanakkale’ye getirilip, üzerlerinden Kur’an-i Kerim çıkan Afrikalı “o” siyahi askerler…
Köyünde ömrünün son günlerini sefalet içinde geçiren o yiğit Seyit Onbaşı…
Ve bayrağıyla gömülen Üçpınarlı Ali;
Çanakkale’de yaşanan onlarca hikayeden yalızca biri: Üçpınarlı Ali;
Balıkesirli Hattat oğlu Mustafa Çanakkale’de Hamidiye Tabyasında ihtiyat zabitidir.
Kendisi anlatıyor: "Bir gün bizim birliğe takviye için Balıkesir gönüllüleri geldi. Gittim,120 kişiydiler ve hemen hepsi tanıdıktı. Sarıldık, hasret giderdik. Başlarında da o zamanların Balıkesir’in ünlü kabadayısı Üçpınarlı Ali vardı. Ali sancaktar olmuş. (Balıkesir’de köy geleneğidir, bayrağı delikanlıların başı taşır). Tüfeği çapraz asmış, sancağının üzerine de sırma ile “Karesi Gönüllüleri” yazdırmıştı. Kabadayılığı gene elden bırakmamış askerlikte pek hoş olmamasına rağmen belinde kamasını sallandırmıştır. Beni görürü görmez yanıma geldi: 'Kumandan efendi,biz buraya beklemeye gelmedik. Hadi düşman basalım'dedi. Ben, 'burada her şey emirle olur. Hücuma sadece biz geçersek kendimizi gereksiz kırdırırız. ‘Her şeyin zamanı var' deyince 'peki öyleyse hücuma geçmeden yarım saat önce bize söyle de şu sırt çantalarını emniyetli bir yere koyalım. Şöyle rahat rahat doyasıya dövüşelim..!'
Hücuma yarım saat kala Üçpınarlı Ali’ye haber verdim. Balıkesirlileri aldı siperlerin gerisinde bir vadide kayboldular. Hemen gelirler sandım. Beklerim gelmezler, beklerim gelmezler. Bir çavuşa; 'şu bizim hemşerilere bir bak bakalım' dedim. Gitti,biraz sonra önde Üçpınarlı Ali arkada arkadaşları çıktılar geldiler. Şaşırdım, hepsi süslenmişler, hanımlarının, nişanlılarının verdikleri ayrılık mendillerini kimi boynuna dolamış, kimi alnına çatmış,kimi bileğine dolamıştı. Çoğu yakalarına artık kurumuş gül veya karanfil takmıştı. (Balıkesir’in köy geleneğidir delikanlılar düğünde bayramda yakasına, şapkasına, kulağının üstüne gül, karanfil takarlar.) Ali’ye sordum: "Neden geç kaldınız?" “-Komutan bey, biraz sonra Cenab-ı Rabbül Aleminin huzuruna çıkacağız.Temiz çıkalım dedik. Olaki bir pislik bulaşmıştır diye çamaşırlarımızı değiştirdik. Abdest aldık. Biz buraya oynamaya değil düğüne geldik, bayrama geldik. Bugün bizim bayramımız onun için süslen dik. Ayrılık hediyelerini taktık. Birazdan bayramımız var. Ama sen bize hücumdan beş dakka önce gene haber ver.”
Sonra büyük bir sessizlik oldu. Herkes kendi dünyasına dönmüş dua ediyordu. Gözler yumulu, avuçlar açılmış, sadece dudaklar kıpırdıyordu. Saatime baktım ve Ali’ye beş dakika kaldığını bildirdim. Birden bire ortalık kaynayıverdi. Herkes birbiriyle sarılıyor, öpüşüyor, helalleşiyordu. Üçpınarlı Ali arkadaşlarına hem sarılıp helalleşiyor, hem de tek tek tembihliyordu: “Utandırmayın ha..iyi dövüşün ha..gün bu gündür..anamız bizi bu gün için doğurdu. Hakkınızı helal edin..!”
Kısa süre sonra dişleri kenetli, süngülerini takmış, tüfeklerinin dipçiklerine parmaklarını geçirircesine yapışmış bölük, hücuma hazırdı. Ölüme hazırdı.“Hücum!” deyince sanki siper sarsılıverdi. Hepsi “Allah Allah” diye düşmanın içine bir hançer gibi daldılar. Dövüştük, dövüştük..Akşama doğru savaş durdu. Ateş kesildi. Her iki taraf da yaralı ve cesetlerini topluyordu. Yanıma birisi geldi: "Komutan Efendi! Üçpınarlı Ali sancağı vermiyor!" dedi. Gittim baktım. O yüz yirmi Balıkesirli gönüllüden sadece onüç kişi sağ kalmış. Ali de şehitler arasında idi. Ama sancağı öyle bir kavramıştı ki parmakları kenetlenmişti. Çekeyim dedim olmadı. Orada üç top çam ağacı vardır.O gün şehit olanları o ağaçların arasına gömdük. Gömülen şehitlerin en üzerine de Üçpınarlı Ali’yi sancağına sararak yatırdım…” …!
1. Tabur komutanı Lütfü Bey’in Mehmetçiğin önüne geçip, ” Yetiş Ya Muhammed Kitabın elden gidiyor” haykırışıyla ve arkasından kükreyen ölüme koşan Mehmetçikler.
17. Alay Komutanı Yarbay Hasan Bey’in şehadeti anında Resulullah’ı (sav) görmesi.
Yüzlerce binlerce mucize ve bunların yürekleri parçalayan kahramanlık hikâyeleri…
Anzaklar’ın, torun sadakati ve manevi bilinci:
Anzak’lar (Avustralya-Yeni Zelanda) İnançları gereği binlerce torun, dedeleri için, “Gaziler Bakanı“ ve Papazlar öncülüğünde her yıl Çanakkale’de şafak ayini yapıyorlar. Bu törenlere katılmak için 20 binin üzerinde genç müracaat ediyor. ANZAKLARIN toplam nüfusu 27 milyon (Avustralya:23milyon Y. Zelanda 4 milyon)’dur. Avustralya ve Yeni Zelanda Türkiye’ye yaklaşık 15.000 km. uzaklıkta. Türkiye’nin 80 milyon nüfusu ve en uzak illerimiz Çanakkale’ye uzaklığı ise yalnızca 1.500 km
İslam’ın şerefiyle şereflenmeleri nasip olmayan Anzaklar’ın, manevi bilinç seviyesine ve torun sadakatine çıkabilmemiz için; bir milyon gencimizi Çanakkale’ye götürüp, onlara dedelerinin niçin şehit olduğu ve dede torun kucaklaşması sağlanmalıdır.
Göstermelik merasimler, siyasi şovlar son bulmalı. Çanakkale’yi sivil toplum kuruluşları, öğrenciler ve medya, askerlerimizle birlikte, top yekun olarak kucaklamalıyız.
18 Mart günü tatil edilmeli (Avustralya’da milli gün olarak kutlanır), bir ay boyunca konferanslarla, sempozyumlarla Çanakkale Şehitleri ve orada gerçekleşen mucizeleri yüz kişilik salonlarda değil, 50 bin kişilik, 100 bin kişilik statlarda, şehir meydanlarında, halkımıza tek, tek anlatılmalı.
Ülkemizin tüm camilerinde hatimler indirilsin!
Seherlerde dualar…;
Şehitlerimiz için,
“Asım’ın Nesli” için…
Birlik için,
Beraberlik için,
Ülke huzuru için,
Son Çanakkale 15 Temmuz…
Afrin zaferi için…
Tüm dünya mazlumları için!...
Yüce Mevla, Çanakkale'de şehadete yürüyen on binlerce şehidin o aziz hatıralarına sahip çıkmayı millet olarak bize nasip etsin. Onların, uğruna canlarını verdiği yüce değerlerden bizleri asla kıyamete kadar mahrum bırakmasın!
Selam ve dua ile…