Devletçilik politikalarının dünya genelinde, özellikle ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda iflas ettiği yönünde güçlü bir kanı oluşmuş durumda. Bu sistemin, çağımızın karmaşık ve hızla değişen gereksinimlerine cevap veremediği, pek çok ülkede ve farklı dönemlerde yaşanan deneyimlerle de sabitlenmiştir. Devletçilik, merkezi otoriteyi güçlendirme amacı taşıyan bir model olarak ortaya çıkmış olsa da, bireylerin temel ihtiyaç ve isteklerini göz ardı eden yapısı nedeniyle modern toplumlar için sürdürülebilir olmaktan çıkmıştır.
Bireyin evrensel istekleri, dünyanın her köşesinde benzerlik gösterir. İnsanlar, güvenli bir yaşam, adil bir hukuk sistemi, mutluluğu yakalama imkanı ve kendilerini özgürce ifade edebilme hakkı talep eder. Bu talepler, çağlar boyunca değişmeden süregelmiş ve toplumların gelişiminde temel itici güç olmuştur. Ancak, bu evrensel taleplere rağmen, birçok ülkede devletçilik anlayışı varlığını sürdürmekte ve merkezi planlama ile bireysel özgürlükler arasında bir denge kurmakta zorlanmaktadır.
Türkiye’de de devletçilik politikalarına bağlı kalınması, toplumun bireysel özgürlük arayışları ile devletin merkezi otoriteyi koruma çabaları arasında bir çatışma doğuruyor. Devletin, ekonominin ve sosyal yapının büyük bir kısmını kontrol etme arzusu, bireylerin özgürlüklerini ve girişimcilik ruhunu baskılama potansiyeline sahiptir. Bu durum, bireylerin devletin gözetim ve denetimi altında olduğu bir düzeni pekiştirirken, toplumun gelişimi ve bireylerin kendilerini gerçekleştirme çabaları önünde bir engel olarak belirmektedir.
Ekonomik anlamda, devletçilik politikaları, piyasa dinamiklerini bozarak, verimlilik ve yenilikçilik üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir. Merkezi planlama ve devlet kontrolü, ekonomik faaliyetlerde esnekliği azaltırken, rekabetin önünü tıkayabilir ve kaynak dağılımında verimsizliklere yol açabilir. Sosyal ve kültürel alanlarda ise devletin yoğun müdahalesi, bireylerin kültürel ifadelerini sınırlayabilir ve toplumsal çeşitliliği zayıflatabilir.
Bu bağlamda, uzmanlar, Türkiye gibi devletçilik politikalarının etkili olduğu ülkelerde, birey odaklı, esnek ve katılımcı bir yapıya geçişin önemine vurgu yapıyor. Toplumun dinamiklerine ve bireylerin taleplerine uygun politikaların geliştirilmesi gerektiğini savunan uzmanlar, mevcut sistemin sürdürülebilir olmadığını ve çağın gereklerine uygun reformların hayata geçirilmesi gerektiğini belirtiyor. Eğer bu yönde adımlar atılmazsa, devletçilik politikalarının bireylerin beklentilerini karşılamaktan uzak kalacağı ve toplumun gelişimini engelleyeceği uyarısı sıkça dile getirilmektedir.
Sonuç olarak, devletçilik, tarihsel bir miras olarak varlığını sürdürse de, günümüzün küreselleşen ve birey odaklı dünyasında sürdürülebilir bir sistem olma özelliğini kaybetmiş durumdadır. Türkiye gibi ülkelerde, bireylerin isteklerine yanıt veren ve toplumsal gelişimi destekleyen yeni politikalar geliştirilmedikçe, mevcut sistemin toplumsal ve ekonomik sorunları daha da derinleştireceği kaçınılmazdır.