Türkiye, verimli toprakları ve iklimi sayesinde aslında tarım için dünyanın en uygun ülkelerinden biri. Ancak ne yazık ki bu potansiyeli tam olarak kullanamıyoruz. Bugün market raflarında birçok tarım ürünü, yurt dışından ithal edilerek yerli çiftçimizin ürettiği ürünlere rakip olarak geliyor. Hatta bazen yurt dışından daha ucuza alındığı için tercih ediliyor, bu da yerli çiftçiyi zor durumda bırakıyor.
Türkiye’de tarım sektörünün en büyük sorunlarından biri girdi maliyetleri. Gübre, tohum, ilaç, işçilik, yakıt… Bunların hepsi son derece pahalı ve çiftçimizi üretimden soğutuyor. Hal böyle olunca da Türkiye, tarımsal üretim açısından zengin kaynaklara sahip olmasına rağmen rekabet gücünü kaybediyor.
Bu konuda Hollanda, göz önünde bulundurulması gereken bir örnek. Hollanda, Türkiye’nin 26’da biri kadar bir yüz ölçümüne sahip, yani Konya ilimiz kadar bir alanda tarım yapıyor. Buna rağmen tarım ürünleri ihracatında dünya üçüncüsü. Hayvansal ürünler ve hayvan ihracatında da en üst sıralarda yer alıyor. Peki, Hollanda bu başarıyı nasıl sağlıyor? Girdi maliyetlerinin düşüklüğü ve çiftçiye sağlanan desteklerle. Örneğin, çiftçilere mazot pompada karla değil, maliyetine satılıyor. Bu mazot, tarım dışı alanlarda kullanılamıyor, kullanıldığı takdirde de çok ciddi yaptırımlar uygulanıyor. Üstelik diğer girdiler için vergi ya da fon yükü de neredeyse yok. İşte bu sayede Hollanda, tarımda dünya devleriyle yarışıyor.
Bizim de başarılı olmamamız için hiçbir sebep yok. Ancak girdi maliyetlerini azaltmak ve her bölgenin toprağını analiz ederek doğru ürünü doğru yerde yetiştirmek gibi adımlar atmak şart. Türkiye, akılcı bir planlama ve destek politikalarıyla tam anlamıyla bir tarım cenneti haline gelebilir. Artık kaynaklarımızı doğru kullanmanın ve çiftçimize destek olmanın zamanı geldi de geçiyor bile.