Türkiye’de uzun yıllardır serbest piyasa ekonomisi adı altında uygulanan ekonomik model, ne yazık ki giderek daha fazla kontrolsüzlük ve denetim eksikliği ile anılır hale gelmiştir. Serbest piyasa, rekabetin, arz-talep dengesinin ve şeffaflığın esas olduğu bir sistemdir. Ancak, günümüzde bu sistemin temel dinamikleri zayıflamış, fiyatlandırmada keyfilik ve piyasa dengesizliği artmıştır. Üretim ekonomisinin durma noktasına gelmesi, yerine portföy ekonomisi ve sıcak para girişlerine dayalı kırılgan bir yapı oluşturulması, ekonominin sürdürülebilir şekilde düzelmesini imkânsız hale getirmektedir.
Özellikle son yıllarda, ekonomik sıkıntıların çözümü olarak emekliler, asgari ücretliler ve dar gelirli kesimlerin tasarrufa yönlendirilmesi önerilmektedir. Ancak, gelir seviyesi zaten düşük olan bu kesimlerin daha fazla fedakârlık yapması, ekonomik toparlanmaya katkı sağlamak bir yana, toplumsal refahın daha da gerilemesine ve yoksulluğun derinleşmesine neden olacaktır. Oysa gerçek tasarruf tedbirleri, kamuda başlamalıdır.
Tasarrufun Adresi: Halk Değil, Kamusal Harcamalar Olmalı
Ekonomik iyileşme sağlanmak isteniyorsa, öncelikle devletin ve belediyelerin hantal ve verimsiz yapıları küçültülmeli, gereksiz harcamalar azaltılmalıdır. İsrafın en fazla yaşandığı alan olan kamu sektörü, şeffaf ve etkin bir mali yönetim anlayışı ile yeniden yapılandırılmalıdır. Ancak bu yönde adım atılmadan, halkın kemer sıkmaya zorlanması, toplumda daha fazla yoksulluğa, gelir adaletsizliğine ve ekonomik çöküntüye yol açacaktır.
Bunun yanında, kontrolsüz vergi artışları da ekonomik kalkınmanın önünde büyük bir engeldir. Vergi oranlarının artırılması, özellikle üretici kesimi ve küçük işletmeleri daha da zor duruma sokmakta, birçok firmanın konkordato ilan etmesine ve iflas dalgasının yayılmasına neden olmaktadır. Dünyada hiçbir ülke, yalnızca vergileri artırarak ekonomik krizden çıkmayı başaramamıştır. Aksine, üretim ve istihdam odaklı politikalar geliştirilmeden alınan her yanlış karar, ekonomik çöküşü hızlandırmaktadır.
Yaklaşan Kriz ve Çözüm Önerileri
Mevcut ekonomik göstergeler, önümüzdeki süreçte birçok firmanın finansal yükümlülüklerini yerine getiremeyeceğini ve iflasların artacağını göstermektedir. Üretim ekonomisinin yeniden canlandırılması için:
• Sanayi ve tarım sektörlerine yönelik teşviklerin artırılması,
• Kredi maliyetlerinin düşürülerek reel sektörün desteklenmesi,
• Vergi yükünün adil dağıtılması,
• Kamuda gereksiz harcamaların ve israfın azaltılması,
• Güven ortamının sağlanarak yabancı yatırımcı çekilmesi,
• Enflasyonu kontrol altına almak için fiyat denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi,
gibi somut adımların atılması gerekmektedir. Aksi takdirde, yalnızca günü kurtaran politikalarla sürdürülebilir bir ekonomi inşa etmek mümkün olmayacaktır.
Sonuç olarak, Türkiye ekonomisinin toparlanması için halkın değil, kamunun tasarrufa gitmesi gerekmektedir. Üretim odaklı politikalar ve şeffaf bir ekonomik yönetim anlayışı benimsenmeden, yaşanan krizden çıkış beklemek beyhude bir umut olacaktır.