Seçimlerin siyasetçi ile vatandaş arasında bir mukavele olduğu kabul edilir.
Aksi takdirde başkanlığın…, vekilliğin …vatandaş penceresinden izahı mümkün değildir.
Eğer siyasi ile vatandaş arasında bir mukavelenin varlığı kabul edilmezse, “vatandaşlık” değil, kölelikten bahsediyoruz demektir.
Siyasi ile vatandaş arasındaki mukavelenin varlığı seçim ile temel kabul ise, temelinde böyle olan konu Türkiye’de nasıldır?
Tam aksine bir durum mudur?
Türkiye’de siyasi vatandaşı muhatap alır mı? Muhatap almamak, tanımamaktır. Tanımamak…
Devletin vatandaşı tanınmaması demektir…
Vatandaşın ne olduğunu umursamamak, problemlerinin neler olduğunu dert edinmemek, ihtiyaçlarını karşılamayı düşünmemektir…
Kısacası onunla temas kurmamak, muhatap almamak demektir.
Öyleyse siyasimi… Neden vardır?
“Yol yaptık…tünel yaptık… uçak yaptık…” Eyvallah… Hepsi güzel, çağdaşlık ve de ihtiyaç.
Hepsi tamam da, muhatap almak bu değildir!
Vekili de,
Başkanı da,
İli de…,
İlçesi de…,
Amiri de… “O” aziz… müdürü de…
Siyasinin vatandaşı muhatap alması için:
Vatandaşın,
Ağzının büyük…
Cebinin büyük…
Kravatlı ya da kravatının… büyük olması mı gereklidir..?
“Toplumdaki siyasetçi algısı düzgün değil, fırıldakçı, yanar-döner, yalancı, ihale takipçisi (menfaatçi) şeklinde bilinir. İşte zor olan, bu denli ön yargıları kırmaktır ki bu ise, atomu parçalamaktan daha zordur” diyenler, yalancı, gafil ya da haindir.
Cenab-ı Hakk’ın insana lütfettiği, insanca ve kul olarak takınması gereken ilahi bir elbise olan “Güzel ahlak” huzurlu bir hayatın yegâne sırrıdır!
Ey siyasiler, başkanlar… ;
Muhataplıkta gecikmeyin,
Gönülleri kırmayın,
Adaleti zedelemeyin,
Doğruluğu yıkmayın,
İnsanlığın manevi değerlerinden uzaklaşmasına vesile olmayın, örnek olun, örnek…
Biz bu ülkede;
Adaleti,
Huzuru,
Kardeşliği,
Dostluğu,
Refahı,
Hoş görüyü,
Paylaşmayı,
Gönülden verilen selamı, merhum Ertuğrul dayıoğlu… Fakı baba... gibi…
Birbirimize sarılmayı özlemeyelim…
Selam ve Dua ile…