Devletçilik, devletin bu asli, bu yaşamsal gücünü birey için değil, bireye karşı kullanan bir yönetim anlayışıdır. Bu nedenledir ki devlete değil, devletçiliğe karşı çıkmalıyız.
Devletçilik yalnız Türkiye’de değil, tüm dünyada gerek ekonomik, gerek sosyal, gerekse kültürel alanlarda iflas etmiş bir sistemdir.
Bireyin istekleri dünyanın her yerinde aynıdır ve değişmez. Birey önce güven ister, adalet ister, mutluluk ister, kendini özgürce ifade etmek ister.
Bireyin bu temel ve kesinlikle vazgeçilmez isteklerini, tarih boyunca ne faşizm ne sosyalizm ne de başka benzeri rejimler değiştirebilmiştir.
Çağımız da bu anlayışla insanı, bireyi merkez alan, bireyin özgürlük, güven, adalet ve mutluluk isteklerini öncelikli amaç olarak belirlemek gerektiği inancını taşıyorum.
Bugün devletçilik, belki de geçirdiği belirli bir evrimin sonucu olarak, artık müdahalecilik biçiminde değil de halka hizmet şeklinde gibi görünüyorsa da bu büyük bir aldatmacadır ve bunun bir aldatmaca olduğu bilinen bir gerçektir.
Sosyal devlet anlayışı ise, söylemden öteye gidememiş; birey, toplum ve kurumlar bu anlayışın sonucu olarak, sürekli istismar edilmiştir.
Biz köşe yazarları ve kanaat önderlerinin öncelikli amacı bu devletçilik aldatmacasını, bireyin ve halkımızın gözleri önüne sermek; bu anlayışın neden olduğu maddi ve manevi kayıpları halkımıza anlatmaktır.
Türkiye yeniden yapılanma yönüne doğru hızla ilerlemelidir. Bu hem siyasi, hem idari, hem de ekonomik anlamda olmalıdır.
Söz konusu yeniden yapılanma programının temel felsefesi bireyi devletçiliğe karşı korumak; onu özgür ve rahat bırakarak, insiyatif sahibi kılmaktır.
Devlet bireyine güvenmeli, bireye inanmalı ve onu özgür kılmalıdır. Birey kayıt altına alınmamalı biteyden kuşkulanmamalı, bireyden korkmamalı, bireyin beyanını esas almalı. Dolayısıyla, öngörülen sistemde birey siyasi , idari, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda doğrudan söz sahibi olmalı, insiyatif kullanabilmeli.
Demokrasinin kuralları içinde, bireyin ve halkımızın rızası ile katılımı ile gerçekleştirilecek bir yapının oluşması siyasi parti yasalarının birincil öneme haiz en önemli işlevi olmalıdır.
Siyasi parti bünyesinde teşkilat Türk halkının gerçek temsilcileri ile oluşturulmalıdır. Bugün ve geçmişte ne yazık ki halktan hep korkulmuş ve halkımız noter görevi ile donatılmıştır. Ahbap çavuş ilişkileri ile belirlenen adaylar ( şahıs temsilcileri ) halkın önüne konmuş ve istemeye istemeye zorunlu olarak o kişileri onaylamış ve seçilenler halkın üzerinde ulaşılamaz kimliklere büründürülmüştür.
Bizden söylemesi, hızlı ve etkin iletişim ortamında insanlar, kurumlar, halklar ve uluslar arası etkileşim her alanda büyük değişime yol açıyor; insanoğlu maddi ve manevi varlığını en yüce , en gelişmiş değerlere endeksleyen yaşam şartlarını, her zamankinden daha çok talep eder duruma geliyor.
Hiç bir şey eskisi gibi olmayacak!