Ne yazık ki, bizim memlekette demokrasiyi anlama şeklimiz, yıllardır değişmiyor. Bu anlayış öyle bir yerleşmiş ki, bir türlü vazgeçilmiyor.
Bir örnek mi? İstediğiniz kadar var. Mesela, bir siyasi parti genişletilmiş teşkilat toplantısı yapıyor. Salonu tıka basa dolduruyorlar, herkes heyecanla yerini alıyor. Sonra ne oluyor? Üst düzey yöneticiler geliyor, sahneye çıkıyor, konuşmalarını yapıyor, alkışları topluyor ve toplantıyı bitirip çekip gidiyorlar. Orada oturan kimseye de tek kelime sorma zahmetinde bulunmuyorlar. Demokrasi dediğin bu mu şimdi?
Çoğulculuk, katılımcılık diyoruz ama sonuç ortada. Bu sadece bir partiye özgü değil; bütün siyasi partilerde aynı şey yaşanıyor. Herkes sahnede bir güzel boy gösteriyor, sonra iş bitiyor.
Başka örnekler de verilebilir mi? Tabii ki verilebilir. Mesela, parti üyeleri ne bir başkanı ne de bir vekili seçebiliyor. Seçimi kim yapıyor dersiniz? Üst düzey yöneticiler. Parti üyelerine de bu kararları onaylamak düşüyor. Delegeleri kim seçiyor? İlçe başkanları, ama onlar da üst yönetime sormadan adım atmıyor. Yani demokratik bir süreç gibi gözükse de aslında iş tamamen kapalı kapılar ardında yürüyor. Mahalle delegelerini bile ilçe başkanları belirliyor, ama hangi demokratik yöntemle, onu kimse bilmiyor.
İşte size özgü bir demokrasi anlayışı!
Daha fazla örnek mi istiyorsunuz? İsterseniz bir sonraki yazımızda bunları da sıralarız. Çünkü bu konuda örnekler bitmez.
---
Bu haftaki köşe yazımda bu konuyu derinlemesine ele alacağım, takipte kalın!