Sünger Şehirler Modeli Üzerine!
Manisa Su Platformu olarak çalışmalarımıza devam ediyoruz. Geçtiğimiz hafta içerisinde FAO Türkiye temsilciliği tarafından düzenlenen “Sürdürülebilir Su Kaynakları Yeraltı Suyu Yönetimi – Sünger Şehirler Konsepti” sempozyumuna katılım sağladık. Platformumuz adına “İklim Değişikliği ve Giderek Artan Kuraklığa Karşı Acil Eylem Planı” başlıklı çalışmamızı sunduk. Sempozyumun ana konusu olan Sünger Şehirler Konsepti konusundaki düşüncelerimizi kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz.
Öncelikle birkaç tespiti ortaya koymakta yarar var. Türkiye’de yoğun kentleşmenin olduğu ilçelerde kişi başına düşen yeşil alan miktarı 1,1 m²/kişidir. Artan kentleşme ile betonlaşmanın yaygınlaşması sonucu %75-100 geçirimsiz yüzey oluşmakta ve buna bağlı olarak yağan yağmurun %30 buharlaşma, %55 yüzey akışı, %15 yeraltına sızma meydana gelmektedir. Geçirimsiz yüzey miktarı artıkça sel ve taşkın riski artmaktadır. Sünger şehir modellerinde hedef yeraltına sızma oranını %70’ e çıkartmaktır.
Gediz havzasında yeraltı su oranı giderek azalmakta ve her yıl yaklaşık 60 cm aşağıya çekilmektedir.
1)Son dönemlerde şehirler açısında artan seller ve su baskınları, yeraltı sularının giderek daha derine inmesi nedeniyle gündeme gelen Sünger Şehir nedir?
İklim krizi, yağış miktarındaki değişiklikler, kuraklıklara veya büyük miktarda su içeren felaketlere neden olmaktadır. Bu da kentsel altyapıya büyük zarar verebilecek, can ve mal kaybına neden olabilecek sel baskınlarına yol açmaktadır. Bununla mücadele etmek için ortaya atılan sünger şehir, oluşan yüzey sularının süzülmesini, emilmesini, depolanmasını ve hatta arıtılmasını sağlayacak yeşil bir altyapıya sahip bir çözümdür.
İlk olarak 2013 yılında giderek artan sel felaketleri ile baş edebilmek için Çin’de öneri olarak sunulan Sünger Şehirler felsefesine göre su, şehirlerden kanallar, barajlar ve mazgallarla akıp gitmesine müsaade edilmez ve şehre entegre edilerek, şehir tarafından absorbe edilir. Sünger şehirler kavramı şehirlerde yüzey akışına geçen suların yönetiminde suyun akışını, miktarını, kalitesini, biyoçeşitliliği ve estetik bir çevre oluşturmayı gözeten yaklaşımların bütününü ifade eder.
Sünger şehirler, yağmur suyunun yeşil altyapısından alıp sürdürülebilir kentsel drenaj sistemleri aracılığıyla düştüğü yerde tutulacağı ve emileceği şekilde tasarlanmış şehirlerdir. Başka bir deyişle; sünger şehir konsepti sel, su baskını ve su baskını kaynaklı hasarı azaltmak için hazırlanmıştır.
Ana fikir, yağmur suyunun mümkün olduğunca düştüğü alanda toplanması, depolanması ve sızdırılması üzerine kuruludur. Böylelikle sokak ve yollarda oluşan yüzey akışı azaltılarak mevcut altyapı sistemleri rahatlatılır ve taşkınlar önlenir.
2)Sünger Şehirlerde Hedeflenen Yeşil Altyapı Teknolojileri Nelerdir?
Yeşil altyapı teknolojileri, yağmur suyunun emilmesi için toprakta daha fazla geçirgenliğe izin veren unsurları içerir. Bunlar arasında şunlar sayılabilir: Parklar, drenaj kaldırımları, yağmur bahçeleri, sızma ve tutma kuyuları, şehir bahçeleri, yeşil duvarlar ve çatılardır.
Değişen iklim koşulları ile şehrimiz üzerine kısa süreler içerisinde daha yüksek yağış miktarları düşmekte, bu durum kentin mevcut yağmursuyu altyapısını zorlamaktadır. Sünger Şehir Projesi, yağmur bahçeleri, biyolojik hendekler, geçirimli yollar, yer üstü depoları ve sızma göletleri gibi çeşitli yeşil altyapı tekniklerinin kullanılarak altyapı üzerinde oluşan bu streslerin ortadan kaldırılmasını hedeflemektedir.
3)Sünger Şehir Nasıl Oluşturabilir?
Bu sistem kentsel ölçekte sürdürülebilir bir drenaj sistemi kurmak, suyu kaynağında yönetmek, yüzey suyunu bir kaynak olarak görmek, kaynakta kontrol etmek, kirliliği yönetmek, yüzeysel akışı azaltmak ve sürdürülebilir kentsel drenaj sistemi zinciri kurmak şeklinde listelenebilir.
Bu yeşil altyapıya yatırım yapmanın basit olmadığını hatırlamakta fayda var. Farklı belediye organlarını ve bilgi alanlarını birleştiren multidisipliner bir ekip ile beraber, daha iyi kullanım arayışında müdahaleleri tasarlamak için havza, toprak çalışmaları, yağış, güneşlenme, rüzgarlar hakkında bilgiler içeren bir veritabanı ve ayrıntılı analiz oluşturmak gereklidir.
Bu nedenle, sünger şehir projesi uzun vadeli bir plandır; ancak gelecek için birçok fayda sağlar. Sonuçta, sünger şehirler sel ve su baskını riskini azaltmanın yanı sıra, suyun kalitesi üzerinde çalışıyor, şehri daha temiz hale getiriyor ve kentlerin yeniden kullanılmasını sağlıyor.
Ayrıca yeşil alanların artması ısı adaları ile doğrudan mücadelede etkilidir. Örneğin biyoçeşitlilik artar, mikro iklimin düzelmesini ve kentsel alanların iyileştirilmesini sağlar. Bundan dolayı sünger şehirler için kısa vadede zorlu bir süreç olsa da, uzun vadede şehirlerimiz için verimli bir yatırım olacağını söyleyebiliriz.
Bitki yağmur hendeği ya da Biosvale, şiddetli yağışlar esnasında veya sonrasında sel riskini azaltmak amacıyla genellikle yollara yakın kentsel bölgelerde bulunan doğrusal, içi bitkilerle dolu ve alçak eğimli bir çukurdur. Bitki Yağmur hendeği, yüzey su kaçaklarını emer, tutar ve iletir. Bunun yanı sıra su bitki örtüsü ve toprak katmandan sızarken kirletici maddeleri ve tortuları da temizler. Bitki Yağmur hendeği için bitki örtüsü seçeneği farklılık gösterebilir ancak derin köklü yerli bitkiler yaygındır ve tercih edilir.
4)Dünyada ve ülkemizde Sünger Şehir Konsepti konusunda ne gibi çalışmalar yapılmaktadır?
Yağmur suyunu hasat etmek 900 yaşında binaları olan Mardin’de, Kula’da, Manisa Aigai Antik Kentinde, Samsun’un taş evlerinde ve hatta Anadolu’nun her köşesinde yer alan Roma şehirlerinde bile yapılıyordu. Biz neden bunu unuttuk? Eski yerleşimlerimizden gelen bilgiyi neden çağımıza taşıyamadık? Suyu kentimize değil, kentimizi ve kendimizi suyumuza göre planlamayı düşünmeliyiz. Ayağını suyuna göre uzatan kent yönetimini esas almalıyız.
Sünger şehirler yaklaşımı ülkemizde gerekli kurumsal çevre oluşmasına rağmen uygulamada henüz örneklerine rastlanılmayan bir yaklaşımdır. Çin’in uyguladığı sünger şehir konsepti Hollanda’da, Almanya’da ve Amerika’da da uzun süredir çalışılan bir konudur. Çin, 2015 yılında sünger şehir projesini uygulamaya koyuldu. Bu kapsamda ülkenin başta Şangay ve Vuhan gibi büyükşehirleri olmak üzere 30 kenti için çalışmalara başlandı.
Genel olarak şehir bütün halinde suyu emmek üzere tasarlanmaktadır. Geçirimli asfalt yollar ve kaldırımlar gibi eskiden su geçirmez yüzeyler geçirgen hale getirilmektedir. Bu yüzeylerden toplanan su yağmur hendeklerinde veya yağmur bahçelerinde bazen de hendekler ya da yer altı havuzlarında toplanmaktadır. Bu uygulamayla yeraltı suyuna karışan su üç, dört katına çıkartılabilmektedir.
5)Sünger Şehirlerin Yararları Neler Olacaktır?
Sünger şehir konseptiyle yağmur sularını toplamak, temizlemek, kullanmak ve yeraltı sularını beslemek amaçlanıyor. Bu konseptin sel ve taşkınlar için de çözüm olabileceği düşünülüyor.
Sünger şehirler sel ve su baskını riskini azaltmanın yanı sıra, suyun kalitesi üzerinde de fayda sağlarlar. Kentsel alanlara düşen her yağan yağmur damlası çok noktalı kirlilik sayesinde kirlenmekte, iyi bir yağmur suyu şebekesi olan şehirlerde ise arıtılmak zorunda kalınmaktadır. Bugün Türkiye’de şehirlerde oluşan her yağış kentin arıtma sistemine yük olarak gelmektedir. Arıtma tesisleri kısmen kendi enerjisini üretse de, fosil yakıtlardan gelen enerjiyi tüketmekte, iklim değişikliğine olumsuz katkı yapmaktadır. Bu nedenle şehirlerin geçirimli olması, yeraltı sularını beslemekte ve aynı şekilde kent emisyonlarını da düşürmektedir.
Sünger Şehirler kavramı şehir planlama süreçlerini yönlendirirken aynı zamanda yeşil alanların ön plana çıkarılması ve korunmasını sağlar. Başarılı bir şekilde uygulandığında gelecekte olacak kentsel gelişmenin yönünü ve şeklini belirler. Uzun vadede insanın yaşam kalitesini ve sağlığını etkileyen bu durum, şehirlerin doğayla daha barışık olmasını gerektirir.
6)Belediyelerimize ve Kurumlarımıza Yönelik Öneriler Neler Olabilir?
Türkiye şehirler büyürken ayağını suyuna göre uzatmadı. Şehirlere yakın içme suyu baraj ve göletleri yerine yeraltı sondajları tercih edildi. Şehir planları çizilirken su kaynakları, yeşil alanlar, suyu emecek sistemler düşünülmedi. Şehir ve su konusunu entegre olarak ele almayan bir planlamanın sonucu her gün sorunlar büyüdü, çözümler geride kaldı. Yönetimler uzun yıllar boyunca kentte masa başından yapılaşma kararları verdiler ve bu yapılara su getirilmesini ve atık suyun taşınarak arıtılmasını doğru bir mantık olarak kabul ettiler. Bunun dışında bir şehircilik ve su yönetimi mantığını bilmediler ve uygulamadılar. Yani Türkiye kentleri büyüdü, sondajlar her geçen gün artırıldı, kente gelen suyu belediyeler arıtıp sattılar. Kentlilerden toplanan paralar ile atık suyu da kısmen arıttılar, kısmen kirli olarak doğaya bıraktılar. Doğal su döngüsü dikkate alınmadı. Kentlerin yolları suyun getirildiği ve kirletilerek götürüldüğü koridorlar oldu. Neticede kentlerimiz günlük hayatında ve her yağışta milyonlarca metreküp suyun kirletildiği, sonrasında halkın parası ile arıtılmaya çalışıldığı, su kirletme merkezleri haline geldiler. Doğaya uygun olmayan her sistem bir gün çökmeye mahkumdur.
Artık yeni şehircilik anlayışı suya çok boyutlu bakmayı gerektiriyor. Türkiye doğayla ilişki kurmayı unuttu ancak yeniden hatırlaması zorunlu, kaçınılmaz gözüküyor. Günümüzde sel ve su taşkınlarının yoğunlaştığı, küresel iklim krizinden dolayı hava sıcaklıklarının artarak buzulların eridiği bir dönemde suyun yönetimi kent yöneticilerinin sorumluluklarında ilk sıralara yerleşti. Bu nedenle Türkiye’nin de doğru tasarlanmış sünger şehir uygulamalarının öncelikli konular arasına alınmasında fayda olduğu kanaatindeyim. Çünkü düzgün uygulanan bir sünger şehir; sellerin sıklığını/şiddetini azaltır, su kalitesini artırır ve şehirlerde kişi başına düşen su kullanım miktarının azalmasını sağlar. Merkezleri sellerden uzak tutar. Hatta yeşil alanlarla ilişkilendirilerek yaşam/hava kalitesi arttırılabilir ve kentsel ısı adaları azaltılabilir.
Bu modelin özellikle metropollerde uygulanması çok önemlidir. Çünkü kentlerde su, gidecek bir yer bulamadığı için büyük bir oranda yüzey akışını gerçekleştiriyor. Öyle ki metropollerde yağmur suyunun yalnızca %15’inin toprak altına karışabildiği belirtiliyor.
Değişen iklim şartları öyle gösteriyor ki Türkiye’de de birçok ülkede de adı ne olursa olsun bu tür ekolojik kent uygulamaları ve denemeleri, kendisini önümüzdeki günlerde daha fazla gösterecektir. Tarihe not düşüyoruz. Sorunların koşar adım ilerlediği çağımızda bekleme lüksümüz yok. Bilimsel kurullar kurulmalı ve konular teker teker ele alınmalı, alternatif yöntemler pilot uygulamalarla hayata geçirilmelidir. Çizilecek çerçeve sayesinde bir süreç başlatılıp yol haritası oluşturulmalıdır.
Dr. Muzaffer Yurttaş
Manisa Su Platformu