Değerli dostlar makamlar, unvanlar, içinde yaşadığımız dünya içindir. Kalıcı olmadığını bilmeyenimiz yoktur. Akşam var olan sabah uçmuş, yerinde yeller esebiliyor. Bir insan siyasette daha büyük, daha önemli, daha kapsamlı ve daha kalıcı sebepler aramalı: “Ebedi saadet”…“millete huzur ve selâmet”... Siyaset sahne sanatı değildir…
Gelelim Konumuza:
Ben denize sorulursa kime oy vermeli?
Derim ki: Sanatçıya… değil, sizden biri olana oyunuzu verin!
Sadece sizin gibi inanan, düşünen, danışan, halkla konuşan (istişare eden) yetkisini sizden alan ve size hesap verme sorumluluğunda ya da minnetinde olana oy verin!
(“Duyunca vayy diyeceğimiz devlet, millet düşmanları ile ortaklık edenler… (işi ehline değil de sır küpüne verenler yok mu… Cehennemin dibine... Ateşiniz bol olsun. Allah işlerinizi sarp dağlara sardırsın… demek gönlümden geçmiyor değil)
Ayrıca şunu da belirtmeliyim ki: Yerel seçimler kâğıt üstündeki hesaplamalardan çok aday önemli. Ne yapıp edip doğru adayı bulacaksın ve halkın karşısına çıkaracaksın. Ancak sadece adayı bulmak da yetmiyor. Belediye başkanlığı ve meclis üyeliklerine de o şehrin siyasal, sosyal, coğrafi haritasına uygun isimler de bulmak gerekiyor. Yoksa önümüzdeki yerel seçimlerde birkaç istisna dışında hiçbir yer çantada keklik değildir. Bu yaklaşım Manisa’mız içinde geçerlidir!
İşte gönlümün Belediye Başkanı:
Mimar, mühendis… olması gerekmez ama ille de yeterli mimarlık kültürüne, şehircilik kültürüne (Şehircilik uzmanı olacak demedim.), peyzaj kültürüne sahip olmalı.
Çok iyi tarih kültürüne, estetik, sanat, güzellik boyutuna sahip olmalı…
Son derece temiz, şeffaf ve ahlaklı olmalı; karışık, bulaşık, şaibeli işleri ve tarafgirleri olmamalı.
Gururlu, kibirli, bencil, olmamalı.
Öfkeli karakterli değil, itidalli ve sabırlı...
Mimar Sinan aşığı... Heykelini dikmek için değil…
Şahsî helâl serveti olsa da lüks, ihtişamlı, tantanalı, debdebeli bir hayat sürmemeli.
Bir tek kaçak binaya, kaçak kata izin vermemeli, baskı yapılırsa istifa edecek kadar onurlu olmalı.
Sokak hayvanlarını seven ve koruyan…
Maaşının belli bir kısmını her ay fakirlere ayıran.
Halka temizlik konusunda örnek olmak için, ayda bir eline süpürge alıp sokak, meydan, cadde temizliği yapan.
Baklavasının üzerine yazın dondurma, kışın kaymak koydurmayan…
Fakirin yiyemediğini yemeyen…
Güzel giyinen…
Ayda en az bir kere, fakir veya orta halli bir vatandaşın evini ziyaret eden, hediyesini götüren, çay veya çorbasını içen...
Adaletsiz hiç bir iş yapmayan…
İnsafsız olmayan...
Akrabalarını, yakınlarını, eski dostlarını belediye binasına sokmayan...
Gelen bütün mektuplara, mail’lere cevap veren...
Sabah namazlarında mümkün olduğu kadar, camiye gidip cemaatle namaz kılan...
Halkın yiyemediği pahalı, lüks yemekleri yemeyen...
Fakirlerin, düşkünlerin, güçsüzlerin, ezilmişlerin koruyucu meleği olan...
İhalelere fesat karıştırmak isteyen haydutlarla, namussuzlarla, eşkıyalarla
mücadele eden, onlara fırsat vermeyen...
Hiçbir asalağa, parazite, haşereye bu milletin bir kuruşunu dahi kaptırmayan...
Yaşlı misafir ve ziyaretçilerine çayı bizzat kendi eliyle ikram eden...
Başkanlığı bittikten sonra da hayırla anılan, halktan kaçmayan, kendisine kafa çevrilmeyen, dua edilen, örnek alınan olsun “isterim”!
Arif de der ki: "Kurb-ı Sultan ateş-i suzan" (sultana yakınlık, yakıcı bir ateştir)vesselam!
Selam ve dua ile…