Öne Çıkanlar yunusemre belediyesi İl Emniyet Müdürleri Yıllık Değerlendirme Toplantısı yapıldı Manisa İçin Elektrikli Otobüsler Üretiliyor PÜİS açıklaması Manisa jandarmadan helikopter destekli denetim

"Tarih Ellerinde Hayat Buluyor"

Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Manisa Şubesi "Ustaya Hürmet Esere Merhamet" Projesi kapsamında Manisa il ve ilçelerinde yaşayan sanatçıları ve ustaları ziyaret ederek onların bilgi ve birikimlerine tanıklık etmeye devam ediyor.

Bu kapsamda Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Manisa Şubesi Başkanı Dr. Muzaffer Yurttaş, Manisa’da yaşayan Emekli Asker ve Devlet Sanatçısı Fatih Altanay ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdi.

Fatih Altanay, binlerce yıl öncesinin geleneksel Türk silahlarını, günümüzde aynı malzeme ve tekniklerle üreterek adeta tarihle günümüz arasında bir köprü kuruyor. Ateşin sıcaklığı, çeliğin sertliği ve ustanın el emeğiyle şekillenen kılıçlar; tarihin ve zanaatin iç içe geçtiği eşsiz sanat eserlerine dönüşüyor. Artık savaş meydanlarının birer aracı olmaktan çıkan kılıçlar, maharetli bu ellerde kültürel bir mirasa dönüşüyor.

Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Manisa Şubesi Başkanı Dr. Muzaffer Yurttaş’ın sorularını yanıtlayan Devlet Sanatçısı Fatih Altanay şunları söyledi.

"ASKERÎ DİSİPLİNLE BAŞLADIM, SANATLA DEVAM EDİYORUM"

Dr. Muzaffer Yurttaş: Kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Eğitiminiz ve bugüne kadar olan hayatınızı anlatır mısınız?

Fatih Altanay: 1983 Manisa doğumluyum. İlk ve ortaöğretimimi İzmir Menemen ilçesinde tamamladım. Üniversiteyi Isparta’da okudum. Askerlik mesleğine geçiş yaptım. 10 yıl askerlik mesleğine devam ettim. Askerî bir personel olarak vatanıma hizmet ettim. Evliyim ve iki çocuğum var. Halen memleketim olan Manisa’da ikamet ediyorum. Manisa Muradiye Camii’ne yakın bölgede bulunan atölyemde çalışmalarımı sürdürüyorum.

"TARİHLE BAĞ KURMAK İÇİN YOLA ÇIKTIM"

Dr. Muzaffer Yurttaş: Kılıç ve savaş malzemeleri yapımı ustalığına başlama serüveninizden bahseder misiniz? Askerlik geçmişinizin bu sanata olan ilginize etkisi oldu mu?

Fatih Altanay: 2011 yılında İstanbul’da görev yaparken kılıç ve savaş aletleri konusunda ülkemizde bir materyal tarihçisi olmadığı gördüm ve materyal tarihçisi olmaya karar verdim. Materyal tarihçisi olabilmek için incelediğiniz materyali aynı süreci izleyerek yeniden üretmeli yapım aşamalarına ve tekniklerine kadar malzemeye nüfus ederek onu tanımanız gerekir kabaca bu işin mutfağına girmeniz gerekiyor. Mutfak kısmı hoşuma gitti. Bu konuda yeteneğim olduğunu fark ettim. Bu yaptığım iş Vaka-i Hayriye’den sonra II. Mahmut zamanında yasaklanmış ve nesli kesilmiş bir meslek Geleneksel yöntemleri kullanarak üretim yapan kimse kalmamış. Lazer kesim gibi teknoloji kullanarak yapan var ama geleneği sürdüren kimse olmayınca geleneği yaşatmak için nesli kesik olan bu zanaat ve sanata yeniden can vermek için biraz da cahil cesareti ile yola çıktım

Ancak yola çıktığımda fark ettim ki geleneksel yöntemleri bilen usta yok, bilgi alacağım, destek göreceğim kimse yok. Soru soracağım usta yok. Bu işin temeli sıcak demircilik olduğu için önce o konuda bilgi eksikliğimi tamamlamak adına kaynakları araştırmaya ve okumaya başladım. Babam inşaat ustası ortaokul ve lise yıllarımda hatta üniversite yıllarımda babamın yanında yardımcı olarak çalışmıştım. Başarmak için çıktığım yolda en azından çekiç tutmayı biliyordum.

Eski kaynakları okudukça eskiden bu işleri birden fazla ustanın yaptığını demiri döven ayrı, kabzayı yapan ayrı, süsleyen ayrı olarak en az yedi ustanın elinden geçerek kılıç hâline geliyormuş. Ben yedi farklı ustanın yaptığı zanaatı tek başıma yapmak zorunda kaldım. Süleyman Demirel Üniversitesinden bir hocamızdan altı ay boyunca karbon çelikler üzerine metalürji dersi aldım. Başka bir ustamızdan altın gümüş kakma sanatını öğrenmek istedim. Onun bana anlattığı ve gösterdiği yeni bir teknikti ama sayesinde işin mantığını kavramış oldum. Benim peşinde olduğum ise eski ustaların kullandığı geleneksel yöntemdi incelediğim eserlerdeki yöntemi deneme yanılma ile uzun zaman sonra yeniden uygulamayı başardım

2011 yılından bu yana çeşitli müze ve koleksiyonlardaki tarihî kılıçlar ve savaş aletleri ile yazılı birçok kaynağı inceleyerek bu alanda kendimi her gün geliştirmeye çalıştım. Hala öğrenmeye devam ediyorum.

Başta kılıç, zırh, miğfer, ok, yay ve kalkan ilgili çoğu geleneksel yöntemi öğrendim.  2018'de Kültür ve Turizm Bakanlığınca Kültürel Miras Taşıcısı olarak kabul edildim.

" GELENEKSEL YÖNTEMLER İLE ÇELİĞİ SANATA DÖNÜŞTÜRÜYOR"

Dr. Muzaffer Yurttaş: Geleneksel Türk kılıçlarını yaparken hangi malzemeleri ve teknikleri kullanıyorsunuz?

Fatih Altanay: Esas başlangıç malzemesi çelik. Çeliği ısıtıp şekil veriyoruz. Ardından oluk açma ve perdahlama işlemlerini yaparak çeliğe su veriyorum su verme aşaması çeliğin silaha döndüğü andır. Çelik kısmı bir zanaat sonrası ise yani süsleme aşaması bir sanattır. Türk savaş aletlerin zanaat ve sanatın en üst noktalarını oluşturmaktadır. Süslemeler, yazılar, ayetler, altın gümüş kakmalar her biri birer sanat oluyor. Yaptığım tüm işlerde ve eserlerde eskilerin kullandığı oranlara ve matematiğine sadık kalıyorum.

"SELÇUKLULARDAN OSMANLI’YA UZANAN BİRİKİM"

Dr. Muzaffer Yurttaş: Hangi dönemlere ait kılıçları yapıyorsunuz? Özellikle ilginizi çeken bir dönem var mı?

Fatih Altanay: Selçuklu ve Osmanlı dönemi başta olmak üzere pek çok döneme ait kılıçlar yaptım. Değişik müzelerde çok sayıda eserlerim sergilenmeye devam ediyor. Bize ait olan ne varsa yapmaya çalıştım. İskitler’den Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar her döneme ait eser vermeye gayret ettim.

Kılıç çok sade bir araç gibi görünebilir ama bir sürü değişik formu var: kılıç, karabela, gaddare, Mısrî, Horasanî, pala gibi. Bu formlar da üretildiği yüzyıla göre değişiklik gösterebiliyor. İskitlerden başlayıp Osmanlılara kadar gelen süreçte bu kılıç sanatçılığı adeta bir derya deniz. Araştırdıkça bu işin aslına sadık kalınarak yapılmadığını gördüm. Evet, kılıç yapan ustalar var ama aslına uygun yapılmıyor. Kılıcın üzerinde çok ince bir matematik olduğunu fark etmemle başladı bütün iş. Türkiye'de bu işi aslına sadık kalarak yapıyorum, öğrenme sürecim de devam ediyor.

Her coğrafyanın ve dönemin olduğu gibi Osmanlı dönemine ait kılıçlar da diğerlerine göre değişiklik gösterir. Türk kılıcını gördüğümde hangi döneme ve hangi coğrafyada yapıldığını anlarım. Osmanlı, Safevî, Memluk, Timur, Selçuklu gibi birçok devlete ait çok güzel kılıçlar var ancak benim beğendiğim en güzel kılıçlar Osmanlı döneminde yapılan kılıçlardır. O kılıçların özel bir tasarımı var ve ben bütün eserlerim de yapıldığı dönemdeki malzeme işçilik ve teknikleri taklit ederek kılıç yaparım. Osmanlı kılıçlarını çok seviyorum ve güzel buluyorum.

"HER KILIÇ BİR HİKÂYE"

Dr. Muzaffer Yurttaş: Bir kılıç yapımı ne kadar sürüyor? En zor ve en hassas aşama hangisidir?

Fatih Altanay: İşlemesiz düz bir kılıç bir haftada yapılabilir. Ama işlemeli bir model üç aya kadar çıkabilir. Her aşama önemlidir. Hata kabul etmez hata yaparsanız en baştan başlamanız gerekir. Bu iş çok hassas bir iş. Sabır ve dikkat istiyor.

Dr. Muzaffer Yurttaş: Bu işler ruhunuzu dinlendiriyor mu?

Fatih Altanay: Keyif aldığınız severek yaptığınız bir iş hele ki omuzunuzda ve gönlünüzde binlerce yıllık tarihi olan bize ait bir mesleği yeniden hayata döndürmek gibi bir sevdanız varsa yaptığınız iş sizi yormuyor. Bazen saatlerce çalıştığım hâlde zamanın nasıl geçtiğini fark edemiyorum. Kaybolmuş bir mesleği ayağa kaldırmak başlı başına bana motivasyon kaynağı oldu. Bundan yüzlerce ya da bin yıl önce, bir usta bir kılıcı nasıl yapıyorsa ben de o şekilde yapıyorum. Zaman alan bir iş ama ruhuma huzur verdiği için manen tatmin oluyorum.

"YAŞAYAN BİR MÜZEYLE GELECEĞE İZ BIRAKMAK İSTİYORUM"

Dr. Muzaffer Yurttaş: Bu konuda geleceğe yönelik hedefiniz nedir? Bir sonraki aşamada neyi hayal ediyorsunuz?

Fatih Altanay: Hayal ettiğim en önemli şey kalıcı eserler ortaya koyabilmek. Benim esas hedeflerimden biri, kılıcın ve savaş aletlerinin yapıldığı ve sergilendiği yaşayan bir müze kurmaktır. Çünkü bir müzeyi ziyaret ettiğinizde camın ardından esere bakıp geçiyorsunuz. Yaşayan müzede ise ziyaretçi camın ardındaki eserin önünde onun birebir replikasına dokunabilsin ve ruhuna işlesin. Yıllar sonra belki o eseri hatırlamayacak ancak o esere dokunduğu andaki hissi hatırlayacak, tarihiyle böylece bağ kurabilecek. Dilerse usta çalışırken oturup eski yöntemlerle bir eserin yeniden yapılması izleyebilecek. Orada çıraklar ve ustalar yetiştirebilelim. Geleceğe güzel bir iz bırakabilelim istiyorum. Üniversite ile işbirliği içinde bu işleri yürütelim diye düşünüyorum. Bilgi ile sanatı birleştirelim. Geçmişi geleceğe birlikte aktarabilmek en büyük hayalim. Bu sanatın gelecek nesillere aktarılması çok önemli.

"GENÇLER BU SANATI YAPMAK İSTİYORSA SABIRLI OLMALI "

Dr. Muzaffer Yurttaş: Bu işi yapmak isteyen gençlere önerileriniz nelerdir?

Fatih Altanay: İlk önerim, gençler sabır ve sebat sahibi olmalıdır. İşi sevmeli ve aşk ile yapmalıdırlar. Hayatta yaptıkları işi bir davaları olarak görmelidirler. İz bırakacak bir tahayyülle yollarına devam etmeleri gerekir.

Bu sanatı isteyen öğrencilerime aktarıyorum. Bizim sıkıntımız, teknoloji gençleri hıza bağımlı hale getirdi. Gençler bir işe başladıktan sonra 2 saat içinde iş bitsin istiyor. Bir kılıcın bitmesini 3-4 hafta bekleyemiyor. Bir an önce bitsin istiyorlar, o sabrı göstermiyorlar, emek ve zaman konusunda çok cimriler. Sebat eden öğrenci yok denecek kadar az.

"BANA GÖRE EN ANLAMLI ESERİM FATİH’İN KILICI"

Dr. Muzaffer Yurttaş: Yaptığınız en özel veya sizin için en anlamlı kılıç hangisiydi? Hikâyesi nedir?

Fatih Altanay: Fatih Sultan Mehmet’in savaş kılıcını yapmıştım. Birebir aynısını gerçekleştirdim. Fatih bizim için önemli ve adaşıyım. Boyutu ağırlığı ve yapım teknikleri ile birebir aynı özellikteydi. O eser benim için çok önemlidir ve anısı vardır.

"BİRÇOK GELENEKSEL SANATI BİR ARADA YÜRÜTÜYORUM"

Dr. Muzaffer Yurttaş: Kılıç yapımı dışında başka geleneksel sanatlarla ilgileniyor musunuz?

Fatih Altanay: Ben bu işe önce okçuluk ile başlamıştım. Sonra sıcak demircilik, tezhip, kalemkâr, kakmacılık, naht, marangozluk, dericilik, zırh yapımı gibi pek çok sanatı bir arada yapmaya çalışıyorum. Çünkü kılıç zırh ya da geleneksel savaş araçlarını yaparken birden çok zanaat ve sanatı bir arada yapmanız gerekiyor.

Dr. Muzaffer Yurttaş: Sizin için “usta” kelimesi ne ifade ediyor?

Fatih Altanay: Usta sadece bir iş yapan kişi değildir. İşine ruhunu katan, yaptığı işten haz alan kişidir. Eserlerinde kendinden bir iz bırakabilen diğerlerinden farklılaşabilen işini aşkla, severek yapabilen kişi ustadır

Dr. Muzaffer Yurttaş: Ustaya hürmet ve esere merhamet kavramları hakkında ne düşünüyorsunuz? 

Fatih Altanay: Biz iş yapmaktan tanıtmaya vakit bulamıyoruz. Çünkü vaktimizi ve emeğimizi bu işe vakfediyoruz. Sizin bu projeniz ustaya hürmeti de esere merhameti de tam anlamıyla karşılıyor. Bizim tanınmamızı ve bilinirliğimizi artırdığı için çok önemli. Sizlere ve ekibinize teşekkür ediyoruz. Siz bizim sesimizi başkalarına duyurmamıza vesile oluyorsunuz. Marifet iltifata tabidir. Siz bize bu konuda destek oluyorsunuz. Biz çabuk unutan bir milletiz. Dün ile bağlantımızı koparmadan yarına yürüyebiliriz. Bize bu imkânı verdiğiniz için sanatçılara desteğinizi takdir etmemek elde değil.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner42

Haber Sabah
Manset24 Haberleri
Haber Entel