Türkiye’nin birçok şehrinde türbe ve makamı olan, Anadolu’da tasavvuf akımının ve Türkçe şiirin öncüsü Yunus Emre’nin gerçek mezarının nerede olduğuna ilişkin kesin bir kanıt günümüzde de bulunamadı. Manisa’nın Kula ilçesindeki Yunus Emre ve Tapduk Emre Türbesi’nin, Yunus Emre’nin gerçek mezarı olduğuna inanan bölge halkı, kanıt olarak ise ünlü şairin şiirlerini, günümüze ulaşan dergâhın külliyesi, mezar taşı üzerinde yer alan balta ve anahtar tasvirlerini gösteriyor.
Büyük Türk düşünürü, tasavvuf ve halk şairi Yunus Emre ile hocası Tapduk Emre’nin kabirlerinin bulunduğuna inanılan Manisa’nın Kula ilçesindeki türbe, her yıl binlerce ziyaretçiyi ağırlamaya devam ediyor. Adını Yunus Emre’den alan, yaklaşık 120 nüfusa sahip Emre Mahallesi’nde bulunan Yunus Emre ve Tapduk Emre’nin kabirlerinin yer aldığı türbe, mimarisiyle de dikkat çekiyor. Nerede, hangi yılda doğduğu kesin bilinmeyen, kimi kaynaklarda Anadolu’ya Doğu’dan gelen Türk oymaklarından birine bağlı olup, 1238 yılında doğduğu söylenen Yunus Emre’nin 1320 yılında da öldüğü rivayet edilir. Anadolu’nun birçok şehrinde türbe ve makamı olan Yunus Emre’nin gerçek mezarının da nerede olduğuna ilişkin günümüzde de net bir bilgi bulunmuyor. Yunus Emre’nin türbe ve makamları arasında adı geçen Manisa’nın Kula ilçesindeki Yunus Emre ve Tapduk Emre Türbesi’nde Kula Belediyesi personeli olarak rehberlik yapan ve aynı zamanda türbe avlusunda mezarı bulunan Hatice Kahraman’ın 5. kuşak torunu Süleyman Kahraman, türbenin tarihi geçmişi ve Yunus Emre’nin gerçek mezarının neden burada olduğuna inandıklarına ilişkin kanıtlarını İHA muhabirine anlattı. Süleyman Kahraman, “Tapduk Emre, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Somuncu Baba, Sarı Saltuk gibi Anadolu erenleri Hoca Ahmet Yesevi’ye bağlıdır. Bu erenler Moğol istilası sebebiyle Orta Asya’dan Anadolu’ya göçmüşlerdir. İçlerinden Tapduk Emre de Anadolu’ya geldiğinde Saruhanoğulları Beyliği’ne sığınır ve o sancak beyi altında ömrünü tamamlar. Tapduk Emre iyi bir duvar ustası olduğu için Emre köyüne geldiğinde burada hamam ile birlikte tekke, medrese inşa ediyor. Şu anda günümüze kadar bu hamam bozulmadan geldi. Hala çeşmeleri akar. Ayrıca dergâhın şadırvanı da günümüze kadar ulaşmıştır” dedi.
Tapduk Emre’nin öğrencisi olan Yunus Emre’nin hayatını anlatarak sözlerine devam eden Kahraman, “Yunus Emre, ömrünün yarısını Konya Karaman’da dolaylarında geçirdiğini biliyoruz. Yine okuduğumuz kaynaklara göre, Karaman’ın köylerinde kıtlık oluyor. Bu kıtlık sonucunda köylüler tarafından seçilen Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli’nin dergahına gönderiliyor. Orada büyük bir imtihana tutuluyor. Yunus’taki potansiyel özellikleri gören Veli, Yunus’a ’Buğday mı istersin yoksa himmet mi? (bilgelik)
diye sorar. Yunus ise buğday cevabını verir. Yunus Emre, buğdayları alıp köyüne gittiğinde bu başından geçen olayı anlatır. Köyün önder kişileri toplanır. Derler ki ‘Yunus sen çok büyük bir hata yapmışsın. Buğday biter ama himmet bitmez. Git hocandan himmet al’ Yunus tekrar Hacı Bektaş-ı Veli’ye gittiğinde Veli der ki, ‘O teklifi biz sana yaptık. Biz sana himmet teklif ettik ama sen almadın. Sen bir Emre yolculuğuna çıkacaksın’ ‘Emre’ demek Allah’a aşık olan kişiler demektir. Allah yolunda yürüyen, kendini tamamen Allah’a adayan kişilere Emre ve Erenler adı verilmiştir. Yunus, bu Emre adını alabilmek için Karaman’dan bizim Kula’daki Emre köyüne gelir ve burada Tapduk Emre’nin öğrencilerinden bir tanesi olur. Ömrünü burada tamamlıyor. Tapduk Emre ona odunculuk görevini vermiştir. Çıngırak Deresi, Yılanlı Dağı, İmam Dere, Çatalçeşme gibi bizim dere yataklarımızdan bizzat kendisi dergâha ve hamama odunlar çekmiştir. Bu odunlar özellikle hamamda temizlik amaçlı kullanılmıştır. Yunus, dergâha hiçbir zaman eğri, büğrü odunlar getirmemiştir. Her seferinde kalem gibi odunlarla gelmiştir. Yunus Emre, bu öğrenciliği esnasında bazı kuşkulara kapılıyor. ‘Ben ilim eğitimi alıyorum, edep ve saygıyı gösteriyorum. Ne zaman Allah katında yükseleceğim ne zaman himmet sahibi olacağım ne zaman dervişlik sıfatını giyeceğim? diye kalbine ve gönlüne kuşkular girmiş. Belli bir zaman sonra dergâhtan ayrılmış. Şiirlerinden de söylüyor, ‘Ben yürürüm ilden ile şeyh anarım dilden dile, gurbette halim kim bile gel gör beni aşk neyledi’ diyor derviş Yunusumuz. Yunus Emre gezerek Allah aşkını bulmuştur, gezerek İslamiyet’i anlatmıştır, gezerek Allah’ın kelamlarını, sıfatlarını anlatmıştır ve İslam dinini gezerek Anadolu topraklarına yaymıştır. Yunus Emre, keramet sahibi olduğunu Tapduk Emre’nin dergahında anlayamaz. Keramet sahibi olduğunu gezerken anlar. Tapduk Emre’nin kurduğu köy olarak biz bunu böyle savunuyoruz. Yunus Emre gezerken en az 10 kıta halinde hocası Tapduk Emre’ye şiirleri, sözleri ve beyitleri var. ‘Ben ne döneyim şeyhimden, beni Tapduk Emre’nin türbesine gömün’, ‘Ben ne döneyim şeyhimden beni sultanımın ayaklarının ucuna gömsünler’ ‘Ko ben şeyhin eşiğinde yanayım, dönmezem şeyhimden ya ne döneyim’ ‘Ben Yunus Emre oldum ama şeyhimin helalliğini almadan dergâhtan ayrıldım’ diyerek tekrar Emre köyüne gelir ve Tapduk Emre’nin helalliğini aldıktan sonra bir Türkmen hocası olarak Tapduk Emre’nin dergahını yönetmeye başlıyor. Bu vasiyetlerden yola çıkarsak; Anadolu Selçuklu Devleti’nden kalma dergahımızın burada olması ve hamamların, çeşmelerin, şadırvanların aktif bir şekilde günümüze kadar gelmesi, Emre köyünün Batı Anadolu bölgesinde kurulan ilk Türkmen köylerinden Karakeçili yörüklerinden olması, Yunus Emre’mizin burada türbenin kapı eşiğinde yatması gibi kanıtlar, Yunus Emre’nin burada olma ihtimalini yükseltiyor. Biz de Yunus Emre’nin burada yattığına inanıyoruz” dedi.
Yunus Emre’yi anlatan diziler ziyaretçi sayısını artırdı
Kendi tuttuğu kayıtlara göre yıldı 200 ila 250 bin kişinin türbeyi ziyaret ettiğini ifade eden Kahraman, “Yunus Emre ile ilgili çekilen diziler o dönemde çok etkili oldu. Ziyaretçi sayılarımızı artırdı. Dizi sayesinde Yunus Emre’yi hiç bilmeyenler Yunus Emre’yi tanımak istedi. Dizinin çıktığı günlerde yoğunluk yaşadık” diye konuştu.
Yunus Emre’nin mezar taşında ‘balta’ tasviri detayı
Yunus Emre’nin mezarının Kula’da olduğuna yönelik en büyük kanıtlardan bir tanesinin de mezar taşının üzerinde yer alan balta ve anahtar tasviri olduğunu belirten Kahraman, “Yunus Emre mezarının baş kısmındaki taş Emre köyü halkı tarafından dikilmiş. Bu bölgede Türkmenler’den önce Lidya, Roma ve Bizans İmparatorluğu hüküm sürmüş. Onlardan kalan ve üzerinde savaş baltası yer alan bir taşı Yunus Emre’nin mezarına getirerek, mezar taşı olarak kullanmışlar. Bu taşın üzerindeki balta çift başlıklı bir baltadır. Normalde bu asker baltasıdır ama bunu Emre köyünün halkı simge olarak kullanmışlar. Yunus Emre dergâhta odunculuk yapıyordu. Onu vurgulamak adına bu balta tasvirli taşı baş ucuna dikmişler. Ayrıca baş sarığı da taşın üzerinde yer alıyor. Ayak ucundaki taş da yine Roma döneminden kalma bir taştır. Köyümüzde yaşamış atalarımız, taşın üzerindeki tasvirleri orman motifi ya da dergâh anahtarlarını vurguladığını söylüyor” dedi.
(ÖND-