Sevgili Okurlarım,

            Başörtüsü denilince aklımıza Analarımızın, bacılarımızın ve hanımların başlarına bağladıkları örtü  çeşitli polemikler ile gelmektedir.  Başörtüsü yalnız Türklere mahsus olmadığı Dünyanın bütün ülkelerinde değişik şekillerde ve değişik amaçlarda kullanıldığı görülmektedir.

   Yazımı yazmadan önce düşüncelerimi eleyerek süzgeçten geçirdim diye bilirim. Ülkemizin yaşamsal geleneğinde özel bir yeri olan başörtüsü yalnızca hanımların kafalarında kullanılan bir malzeme olarak veya bayanların namus koruyucu örtüsü vasfıyla görmememiz gerekmektedir. Kültürsel bir araç olduğunu medeni irsin sembolü, bayanların aksesuarı ve inançların kutsallığı özelliğini beraberinde taşıdığını bilmekteyiz. 

    Başörtüsü dokumalarından tutun, üzerlerine veya kenarlarına yapılan dekoratif işlemelerin, kavimlerin, toplulukların ve ülkelerin kültürel Medeni İrs elçisi olduğunu söyleye biliyoruz?

     Kavimlere göre desenler, renkler ve ebatları değişmektedir, isimlerinin bile değişikliklerle anılması mevcuttur. Bu yazımda Türkiye ve Güney Kafkasya’da Azerbaycan’daki önemli vasıflarını açıklamaya çalışacağım. 

      Azerbaycan’da Başörtü, Kelağayı, elvan veya gıygacı diye anılmaktadır. Genç kızlarımız yavuklu veya sözlülerini Askere gönderdiklerinde yüksek bir tepenin üzerine çıkarak, başörtüsü yani, Kelağayı, elvan, gıygacı  diye isimlendirdiklerimizi hasretlik uğurlaması nişanesi olarak sallarlar. Analar evlatlarını askere uğurlarken başlarına kına yakarcasına, boyunlarına Başörtü “Kelağayı, gıygacı”  bağlar arkasından bir tas su dökerek askere gönderirler.

    Azerbaycan’ın Halk Gazetesinin yazarı Ali NECEFXANLI Gazetedeki yazısında, “Ilgar HESENOV’UN kendisine anlattıklarını kaleme alarak anlatıyor. “Azerbaycan’ın 30 Yıl Ermenistan işgali altında kalan topraklarını 44 günlük kurtarma savaşında Azerbaycanlı bir ananın yaşadıklarını gözyaşlarıyla anlatıyor.   “44 Günlük savaşa, Zagatala Kentinden Sıhhiye Fatime ŞIKAMİROVA gönüllü olarak cepheye askerlerine yardıma gidiyor. Bu durum Çanakkale savaşına katılmak için giden yavuklusunun arkasından kadın haliyle yollara düşerek Çanakkale’ye giden “Bakü’den, Merdakanlı Gülçöhreyi” hatırlattı. (Zihni Papakcı’nın “SARIKAMIŞTAN ÇANAKKALEYE” isimli Tiyatro eserinde belirttiği gibi.) Tarih sanki tekerrür ediyor, Azerbaycan’ın Karabağın azatlık muharebesine sıhıye olarak katılan Fatime ŞIKAMİROVA cephedeki yaralı askerleri tedavi ediyor kanaması durmayan askerin yarasının üzerine (kelağayı) başörtüsünü bastırarak kanamıyı durdurmaya çalışıyor. Zaferi kazanan Azerbaycan askerleri, Hocavend’in Büyük Tağlar kentine girerken Ermenilerin topluluğunun içerisinde çamura bulaşmış, açık mavi (kelağa’yı) başörtüsünü görünce, Nenesinin Anasına yadiğar bıraktığı (kelağa’yı ) böşörtüsünü hatırladığından çekerek elinden alıyor. 30 yıl önce Ermenilerin yaptıkları zulüm ile ayaklar altına aldıkları başörtüsü “Kelağa’nın” halen ellerinde dolaşmasına dayanamayarak alıp başına örtüyor. Neden anlattığımı merak ediyor olabilirsiniz.

    Azerbaycan’ın Köhne Ahmedli kentinde bir Müze var ismi “KELAĞA’YI MÜZESİ” yani Başörtü Müzesi. Azerbaycanlı hanımların Milli varlığı nişanesi olan Azerbaycan Türk medeni irsinin nişanesi olan yaşamın güzelliğine örtü yapılan kelağa’yı tarihi simge olarak Müzeye dönüştürmüşlerdir. Başörtü Tebriz, Erdebil, Gence, Şamaxı, Şeki, İsmailli ve Nahcivan şehirlerinde, “Çargat” diye anılır. Yüz yıllardır basma veya ipek örtüler halinde hazırlanır.

    Azerbaycan “Kelağa’sı” Başörtüsü  2014-cü Yılda Haydar ALİYEV Fondu’nun (vakfının) Başkanı Mehriban ALİYEVA’nın girişimleri ile UNESCO-nun Medeni İrs (Reprezentativ) envanter  kayıtlarına  işlenmiştir.      Azerbaycan’da “kelağa” Başörtü müzesi Köhne Ahmetli kentinde yapılmıştır. Azerbycan’da her 26 Ekim de “Kelağa” Başörtü şenlikleri ulusal düzeyde kutlanır. Kutlamalar esnasında, Şehir alanları ve meydanları renkli desenlerle oluşturulan “Kelağa” başörtülerle süslenir. Süslemelerin nakışları insanları medeniyet geçmişine taşır. Basma veya İpekten yapılan “Kelağa” başörtüler dünyaca meşhur üne sahip olmuşlardır. “Kelağa” başörtülerinde, Güneş, Hatayi, kepenek, çoban yastığı, ciyelek ve Harı bülbül desenleriyle gözleri kamaştırırcasına, gönüllere şiirler ve türküler misali akmaktadır. Yaşlı kadınlar genellikle, Zeytuni, albuxan dedikleri Yeşil ve siyahı kullanırlar. Tesettür şeklinde değil başlarını örterek omuzlarından sarkarak oba sultan anası edasıyla gözleri okşamaktadır.

  Bu hareket çok nem taşımaktadır;  Azerbaycan’da Türklük geleneğinde olduğu gibi, bir kadın “Kelağa’yı” Başörtüsünü kanlı düşmanının önüne atar ise, düşmanı başı önüne eğerek dokunmadan, ayaklar altına almadan çekip gider. Bir daha dönmez. Bu durum “Kelağa” Başörtü, örtünme de kullanılan, gerecin dışında saygınlığın ve kutsallığın ifadesi olarak görüldüğünü gösterir.

  Ne yazık ki,  Ermeniler yalanlarıyla Dünyayı aldatmaya devam etmektedirler. Azerbaycan’ın musiki aletlerini, Türkülerini, Hikaye’lerini ve son olarak ta “Kelağa” Başörtüsüne sahip çıkmakmaya çalışmaktadırlar. Türkiye’de kendisini aydınım diye yutturmaya çalışan, “kuşum aydın” kılıklı Sanatcılar, Azerbaycan’ın “Ay sarı tel ve Sarı Gelin Türküsünü Ermenilere mal etmeye çalıştıkları gibi otantik sözlerini bile değiştirmeye kalkışıyorlar. Koç Nebinin Heceri’nin, Köroğlu’nun Nigarı’nın, Telli Hanın ve Sıhhiye Fatime ŞIKAMİROVA’nın nenesinin “Kelağa” Başörtüsüne sahip çıkmaya kalkışmalarına göz yummak, uyku gafleti değil, uyutmadan hipnotizma edilmektir.

     Sağlıklı yaşayın, sağlıcakla kalın.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner42

Haber Sabah
Manset24 Haberleri
Haber Entel