Öne Çıkanlar gelir vergisi tarifesi Başkan Akın trafik kazası sonucıu kula manisa

Selçuk Özdağ istihbaratta merak edilenleri sordu

 Selçuk Özdağ istihbaratta merak edilenleri sordu

FETÖ Darbe Girişimi Meclis Araştırma Komisyonu Jandarma İstihbarat Eski Başkanı Tümgeneral İbrahim Aydın’ı dinledi. “Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’u da Komisyonda dinledik. Başbuğ konuşmasında MİT’in sivilleşmesini hususi olarak askerî istihbaratın toplanmasında zafiyete sebep olduğunu iddia etti. Bir İstihbarat Komutanı olarak bu konuda neler söyleyebilirsiniz? MİT sivilleşince istihbarat toplamada bir zafiyet mi oluştu?” sorusunu yönelten AK Parti Manisa Milletvekili ve Komisyonun Başkanvekili Doç. Dr. Selçuk Özdağ’a Aydın’ın cevabı, ‘Hangi bilgiyi istemişlerde alamamışlar. Ben üç yıllık çalışmam döneminde on yıl istihbarat başkanlığında görev yaptım. Hem şube müdürü hem daire başkanı hem de başkan olarak. MİT’le olan çalışmalarımızda hiçbir gün hiçbir sıkıntı yaşamadık. Hiçbir bilginin kıskanıldığına, esirgendiğine de şahit olmadık’ şeklinde oldu.

AK Parti Manisa Milletvekili ve FETÖ Darbe Girişimi Meclis Araştırma Komisyonu Başkanvekili Doç. Dr. Selçuk Özdağ, Jandarma İstihbarat eski Başkanı Tümgeneral İbrahim Aydın’a kamuoyunun istihbaratla ilgili merak ettiği soruları yöneltti.  Ala’ya, “Terörle mücadelede siz istihbaratta görev aldınız. Terörle mücadelede bu yapı acaba akamete uğrattı mı? Türkiye’de otuz beş yıldır milleti bölmek istiyorlar, milletleşme sürecimizi dumura uğratmak istiyorlar. Bu konuda ne söylersiniz? Akamete uğrattılar mı? Sabote ettiler mi? Hrant Dink olayı yeniden inceleniyor, Muhsin Yazıcıoğlu olayı yeniden inceleniyor. Ne söyleyebilirsiniz? Türkiye’de MİT şöyle diyor: “Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı, Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı, Jandarma İstihbarat Başkanlığı ve MİT istihbarat topluyor, 4 kurum istihbarat topluyor Türkiye’de. İstihbarat toplanması, MİT, Genelkurmay, Emniyet ve Jandarma arasında muhtelif münakaşalara sebep oluyor. Sizce istihbarat tek elde toplanmalı mıdır çünkü istihbaratta görev yaptınız? Sizce Genelkurmay Başkanlığı Jandarma İstihbarattan istifade edemiyor muydu? Jandarma İstihbarat topladığı bilgileri kime verirdi? Millî İstihbarat Teşkilatından bilgi istemedi mi? Emniyetten bilgi istemedi mi? Veyahut da bu mevzuatın düzenlenmesi için niye bir çalışma içerisine girmediler. Bu benim dikkatimi çekiyor. Türkiye’de istihbarat kurumları arasında uyumlu bir çalışma mevcut değil miydi şimdiye kadar? Yine Başbuğ konuşmasında “Eğer MİT’te bir yardımcımız asker olsaydı bu sıkıntıları yaşamazdık” demişti. 1971 muhtırası verildiğinde MİT Müsteşarı askerdi, 1980 darbesi olduğunda MİT Müsteşarı askerdi. Sayın İlker Başbuğ’un düşüncelerine katılır mısınız?” sorularını yöneltti.

SAYIN İLKER BAŞBUĞ HANGİ BİLGİYİ İSTEMİŞTE ALAMAMIŞ?

Jandarma İstihbarat eski Başkanı Tümgeneral İbrahim Aydın, eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un konuyla ilgili sözlerine, “Hangi bilgiyi istedik alamadık efendim?” diyerek katılmadığını beyan etti. Aydın sözlerine şöyle devam etti, “Orada bir asker şahıs olsaydı bize o bilgiyi getirirdi. Şimdi, ben oraya personel gönderdim efendim. Gönderdiğim personele yani personel başkanlığı atama yaptı istihbarat kökenli arkadaşlardan orada görevlendirmek üzere, “Gelin buraya…” Geldiler. Onlara verdiğim emir şu oldu Sayın Vekilim: “Siz oraya kurumumuzun temsilcileri olarak gidiyorsunuz, orada bizi layıkıveçhile temsil edeceksiniz. Yapmanız gereken tek şey orada liyakatle çalışmaktır ve açık, net söylüyorum, ben dâhil hiç kimse sizden orayla ve oradaki faaliyetlerle ilgili tek bir kelime bilgi istemeyecek, siz de getirmeyeceksiniz. Siz oraya sadece o kurumun çalışmalarına katkı sunmak üzere gidiyorsunuz, bu benim emrimdir.” dedi. Şimdi, orada bir yardımcı olsa ne yapacak? Sayın Müsteşara rağmen, gelip ekstra bize bilgi mi verecek? Yani orada Genelkurmayın bir ajanı mı olacak, böyle bir misyon mu vereceğiz ona? Hayır. Ben, şahsi kanaatim tabii bu, katılmıyorum. Bu memuriyette ahlaki değerlere uygun olan bir şey değil, öyle bir misyon olmaz. Benim Sayın Müsteşarla on beş yıllık bir hukukum var, üç yıl birlikte çalıştım, ne kendisiyle ne yardımcılarıyla ne daire başkanı arkadaşlarımızla hiçbir sorun ve bir zafiyet alanı görmedim, şahit olmadım. Oraya bir yardımcı verilebilir mi? Verilebilir, sadece “Kurumun faaliyetlerinde askerî bir bakış açısıyla bir başka cephe açıp da destek sağlayabilir mi?” diye, “O kuruma katkı sunsun.” diye verilir, “ajan” diye oraya kimse gönderilmez, gönderilmemeli. Böyle bir hukukla söylediğini düşünmüyorum ama ben bakış açımı arz ediyorum.”

MİT’İN SİVİLLEŞMESİ ZAFİYET DOĞURMADI

Müşterek İstihbarat Koordinasyon Kurulu oluşturulduğunda Genelkurmay İstihbarat Başkanının da o Kurulun tabii üyesi olduğunu kaydeden Aydın, “Bütün çalışmalara MİT’le beraber katıldığı için Jandarma istihbaratının başkanı, Emniyet istihbaratının başkanları da tabii üyedir, Genelkurmay İstihbarat Başkanı da tabii üyedir. Bütün bu yapılarla ve terörle mücadelede bizatihi Genelkurmay işin içindedir. Ben, MİT’in sivilleşmesinden kaynaklı Genelkurmayın elde ettiği bilgilerde bir zafiyet konusunu şahsi olarak algılamadım ama bir iddia varsa incelenebilir” diye konuştu.

Jandarma İstihbarat eski Başkanı Tümgeneral İbrahim Aydın’ın konuyla ilgili ifadelerinin ardından AK Parti Manisa Milletvekili ve FETÖ darbe Girişimi Başkanvekili Doç. Dr. Selçuk Özdağ, komisyonda dinlenen eski MİT Müsteşarı Emre Taner’in sözlerini hatırlatarak, “Sayın Taner, “Bizim askeriyede istihbarat toplama diye bir faaliyetimiz olamaz ancak asker seçebiliriz, sonra terfi ediyor asker, terfi ettikten sonra tekrar yeniden askeriyeye gidiyor, MİT’le bağını kopardığı için de bu sefer istihbarat toplamada zafiyet taşıyoruz” diye konuşmuştu” ifadesinde bulundu

İSTİHBARAT BÜNYESİNDE ASLA UYUM SORUNU YAŞAMADIM

Özdağ’a o konuyla ilgili araştırmayı MİT’in içerisindeki askerlerin yapmadığını ve MİT’in askerlerle ilgili yaptığı tahkikatlara askerlerin tefrik edilmediğini kaydeden Aydın, “Böyle bir şey yok. Yani “Asker kişi olmazsa asker takip edilemez, “Uyum var mı?” derseniz, ben on yıllık İstihbarat Başkanlığı görevlerimde hiçbir gün uyum sorunu yaşamadım, anlayış birliği içerisinde, ‘aynı şeytana taş atar’ tabirini kullanıyorum. Mahiyette çalıştık, bir zafiyet olduğunu da düşünmüyorum. Mevzuat sıkıntısı olmadığını düşünüyorum. Stratejik istihbarattan MİT sorumludur. Eğer ülkenin genel güvenliğiyle ilgili bir yapılanmaya ilişkin bir faaliyetin takibi olacaksa bunun asker ya da sivil kişi olmasına bakılmaksızın bugün MİT bunu takip edebilmektedir, mevzuatı MİT’teki arkadaşlarımıza sorulabilir, bir sıkıntı olmadığını… Yani bir albayın FETÖ yapılanması içerisinde faaliyetini MİT’in takip etmesini engelleyen bir mevzuat yok bana göre, onu arz etmek istiyorum.

İSTİHBARATIN TEK ELDE OLMASINA SICAK BAKMIYORUM

Özdağ’ın “İstihbarat tek elde olmalı mı?” sorusunu da cevaplandıran Jandarma İstihbarat eski Başkanı Tümgeneral İbrahim Aydın bu fikre de sıcak bakmadığını belirtti. Aydın sözlerine şu şekilde sürdürdü, “Birbirimizi destekler mahiyette, benzer yollarda aynı maksada matuf yürümemizde -farklı kurum ve kültürlerin unsurlarıyız çünkü- katkı vardır diye değerlendiriyorum şahsi olarak. Yani başından beri bu fikre mesafeli duruyorum. Tek elde olmasından ziyade farklı unsurların ama birlikte çalışması çünkü kurumun bir kültürü var, kurumun bir geleneği var, kurumun bir algı modeli var, kurumun bir analiz yeteneği var. Yani bir jandarmanın olaya bakış açısıyla, bir polisin olaya bakış açısı farklıdır, Genelkurmayda askerî bir istihbaratçının olaya bakışı farklıdır, bir MİT mensubunun olaya bakışı farklıdır. Bunları bir araya getirdiğimizde ortak aklın ve kararın hepsinden üstün olacağını düşünüyorum. Bu bir renktir ve uygundur diye düşünüyorum. Tek elden olmasına çok şey bakmıyorum.”

HAİN YAPININ BÜYÜMESİNDE DİYANETİ’İN ROLÜ OLDU MU?

Özdağ’ın, “1970’li yıllarda faaliyete girdi bu yapı ve asker ve polis okullarında ilk nüvelerini, tohumlarını 1970’li yıllarda attılar. Bunu Zübeyir Kındıra polis okullarını, işte “Fetullah’ın Copları”nda belirtiyor. Yavuz Selim Demirağ da askerî okullardaki yapılandırmalarını söylüyorlar. Sizce en büyük kırılmaya sebep olan yapı hangisidir? Bürokratik yapılar mıdır, istihbarat örgütleri midir, askerî yapılanma mıdır, diyanet midir? Bu yapının büyümesindeki en büyük katkı kime aittir?” sorusunu da cevaplandıran Aydın, “Bir hata olmuşsa, patolojik bir virüs bünyede gelişmişse bu bütün organları etkilediği gibi, belki bunun oluşmasında da beslenme alışkanlığından tutun da aktif yaşama, strese kadar birçok etkenin de etkisi oluyor. Yani bu yapının bu kadar büyümesinde ve bugüne gelinmesinde münhasıran Diyanetin rolü daha yüksektir, askerlerin rolü daha azdır ya da polisin daha… Bundan çok, hepsi muhtemel, bu yapının bugüne gelmesinde bir zafiyet, bir şey yaşanmış. “O kurumunki daha az, bu kurumunki daha fazla.” şahsi olarak belki söyleyemeyebilirim ama mesela, Diyanet belki çok daha farklı bir söylemle… Çünkü, inanç hassasiyeti noktasında bir istismardır bu. Yani “Dünyamızı mahvettik ama öbür tarafta hesabı nasıl vereceğiz?” mantığına inancımızda yer yok, malumunuz. Yani kime hesap vereceğiz? Sadece Cenabı Allah’a hesap vereceğiz, onun dışında ahirette herhâlde kimseye hesap vermeyeceğiz. O bakımdan, patolojik bir inanç, patolojik bir birliktelik. Bunu inanç temelli sağlayabilmişler. Bu inancın istismarının önüne geçilmesi noktasında sözü çok geçebilecek olan belki Diyanet kurumu daha mı aktif olmalı ya da bundan sonra daha mı aktif olmalı, değerlendirilebilir. “Teröre dahli var mı?” konusuna da değinecek olursak malum süreçte, 17-25’ten sonra özellikle Sayın Cumhurbaşkanımıza karşı, tabiri caizse, kılıçlar çekildikten sonra başarısız olunması adına eskiden varsa bile 17-25’ten sonra müdahaleleri, olumsuz müdahaleleri ya da müdahalesizlikleri etmeleri gerektiği hâlde söz konusu olabilir çünkü son süreçte gelinmiştir ve sadece hedef Sayın Cumhurbaşkanının başarısızlığı veya görevden azline veya başka türlü daha ağır şeylere odaklanıldığı için başarısız olunması için yapmaları gerekenin yapılmaması ya da yapılmaması gerekenin yapılması gibi dahilleri mümkün olabilir diye değerlendiriyorum” diye cevaplandırdı.

15 TEMMUZ’LA DİĞER DARBELER ARASINDA FARK VAR MI?

Jandarma İstihbarat eski Başkanı İbrahim Aydın’a, “15 Temmuzdaki darbe girişimi ile daha önceki darbe girişimleri arasında bir fark gördünüz mü? ve 15 Temmuz ile geçmişteki darbelerin arkasında da egemen güçler mi vardı?” sorusunu da yönelten Özdağ, istihbaratçı komutana yönlendirdiği sorulara şöyle devam etti; “Niçin bunlar darbe yapma lüzumu hissetiler sizce? Türkiye’de yürüyorlardı, her alanda büyüyorlardı ama dershanelerle ilgili bir çatışma oluştu, MİT’te bir çatışma oluştu, aynı zamanda MİT Müsteşarına karşı bir operasyon yapmak istediler, MİT tırları operasyonu oldu, biliyorsunuz, ardından da Askerî Şûra kararları gündemdeydi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu değişikliğini biz Meclise getirmiştik. Acaba, bunların etkisi oldu mu? Bir şeyler kaybettiklerini mi düşündüler yoksa birilerini düşman mı kabul ettiler?” Özdağ’a sorduğu sorulardan dolayı teşekkür eden Aydın, “Bunların hepsi muhtemelen tetikleyen unsurlardan oldu ancak buna en doğru cevabı benim bir arkadaşım verdi. Bu yapının da kumpasına uğramış ve meslekten ayrılmak zorunda kalmış bir kurmay albay arkadaşım “Komutanım, bunları Allah şaşırttı.” dedi. Bütün bunlar bir sebeptir ama Allah şaşırtmıştır. Öyle bir cevap vereyim Sayın Vekilim ama söylediklerinizin hepsi teker teker etkendir.

17-25 EMNİYET TASFİYELERİNİN 15 TEMMUZ’A ETKİSİ NE OLDU?

Ala’ya, “Millî Güvenlik Kurulu kararlarında “irtica” kelimesiyle sürekli olarak askerlerin iktidarları dövmek istediklerine katılıyor musunuz, siz de askersiniz? 17-25’ten sonra Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bu mücadelesi olmasaydı, bu kadar Emniyet mensubu tasfiye edilmeseydi bu 15 Temmuz nasıl olurdu sizce?” sorularını da yönelten Özdağ, “Siyasiler daima, işte böyle cuntacı askerlerin veya siyaset kurumunu beğenmeyen kişilerin Demokles’in kılıcı gibi başlarında durduğunu gördüler, korktular, çekindiler, zaman zaman ilmî siyaset yaptılar, zaman zaman yapmak istediklerini yapamadılar, çekindiler, bazen yapmak istediler çok ağır bedeller ödediler aynen Menderes gibi, Demirel gibi, Erbakan gibi, neler yaşadığını biliyoruz. Ben de 28 Şubat döneminde çok büyük bedeller ödedim. Aynı zamanda rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’yla beraber 28 Şubata kafa tutan kişilerden bir tanesiydim. O zaman “Tanklarını, namlularını milletine çevirmiş bir orduyu alkışlamayız.” diyerek de meydan okumuştuk. 1980’de yine bir darbe oldu biliyorsunuz. Zaman zaman da Millî Güvenlik Kurulu kararlarıyla Türkiye’yi, siyaseti terbiye etmek istediler, tedip etmek istediler askerler. Tırnak içinde söylüyorum, demokrasiye ram olmuş askerleri tenzih ederim. “irtica” dediler. Millî Güvenlik Kurulunda millî görüşçüleri tehlike gördüler, ülkücüleri tehlike gördüler, Nakşileri tehlike gördüler. Sonra işte 2004’te yaptıkları gibi, Nurcular, Fetullah Gülen Hizmet Hareketi’nin takip edilmesini istediler ama bunun askerî ayağını gündeme getirmediler, bunun MİT ayağını gündeme getirmediler, bunun emniyet ayağını gündeme getirmediler nedense. Yani Hilmi Özkök Paşa burada onu söyledi “Evet, biz gündeme getirdik.” dedi. Bununla bir noktada siyasi iktidarları terbiye etmek adına kullandılar, Fetullah Gülen argümanını kullandılar. Hatta şunu da söylemişti: “O zaman bu Fetullahçılık suç değildi.” ifadesini kullandı.

ENDİŞE VEHME ÇEVRİLMİŞTİR

AK Parti Manisa Milletvekili ve FETÖ darbe Girişimi Meclis Araştırma Komisyonu Başkanvekili Doç. Dr. Selçuk Özdağ’ın konuşmasını bitirmesinin ardından söz alan Jandarma İstihbarat eski Başkanı Tümgeneral İbrahim Aydın, “Tabii ki. Ben sürecin içinde bizatihi yaşayan bir insanım. Şimdi, bazı insanların endişeleri, korkuları vehme dönüştürülüyor. Yani bu maniple edilmek suretiyle vehme dönüştürülüyor yani maniple ediliyor, güdüleniyor. “Bu tür yapıların da ortaya çıkmasına sebebiyet verecek bir algı, bir öngörü yapılmıştır da mı bunlar düşünülmüştür?” değerlendirmek lazım ama bir şey var ki bir endişe duyuluyorsa bu endişe vehme çevrilmiştir yani o endişe tuzaklanmıştır bizim bütün hassasiyetlerimizin tuzaklandığı gibi. İnanç hassasiyetimiz tuzaklanıyor malum yapıca, vatan sevgimiz tuzaklanıyor, inancımız tuzaklanıyor. Şayet, 17-25’ten sonra Sayın Cumhurbaşkanımızın mücadelesi olmasaydı, devletin hemen bütün kurumlarında aynı anlayış birliği sağlanmamış olsaydı, millet Sayın Cumhurbaşkanımızın arkasında topyekûn yer almamış olsaydı sanıyorum bugün Türkiye başka şartlarda ve başka şeyleri konuşuyordu ama bir şeyi kaçırmamak lazım. Bu yapının Türkiye’deki karşılığı kaç? Bu yapının Türkiye’deki karşılığı nispi olarak yüzde 2’dir, 1’dir, 1,5’tur. Ama, baktığınızda Emniyet İstihbarat Daire Başkanımızla konuşuyoruz “Komutanım, 75 Emniyet müdürü, 78 istihbarat müdürü bunlardan.” diyor. Kaç valimiz onlardan, kaç hâkim, savcımız onlardan? Şimdi, yüzde 1-2 nispi ağırlığı olan bir yapının devlette, bürokraside karşılığına bakın. Bu patolojik zaten. Bu millet bu yapıyla savaşacaktı zaten. Onun için, bu patolojiyi gördükleri için kamu da, millet de Sayın Cumhurbaşkanımızın arkasında yer aldı. Onun için, bu mücadele olmasaydı bugün başka şeyleri… Ha, şu olacaktı efendim: Kesinlikle ve kesinlikle elimine edilecekti çünkü yüzde 2’lik bir ağırlıkla siz neyi taşıyabilirsiniz, nereye götürebilirsiniz mücadelenizi? Onun için, bu doğru da olmuştur. Bu tür kriz dönemlerinden etkili liderlerin önderliğinde çıkılması daha kolaydır. Millet bu feraseti göstermiş, muhalefetine rağmen Sayın Cumhurbaşkanımızın arkasında yer almıştır ve bu meselenin halli yoluna gidilmiştir” diye konuştu.





 

Anahtar Kelimeler:
Selçuk özdağ
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner42

Haber Sabah
Manset24 Haberleri
Haber Entel