Bir varmış bir yokmuş, dünya sahnesinde iki başrol oyuncusu varmış: Kadın ve Erkek. Yönetmen hayat, senaryo ise tamamen doğa koşullarına, kültürel kodlara ve biraz da tesadüflere bağlıymış. Erkekler “avcı” olarak sahneye çıkmış, kadınlar ise “toplayıcı” rolüyle yetinmek zorunda kalmış. Oysa kimse sormamış: "Bu rol dağılımı açık seçme usulü mü yapıldı, yoksa biri birine mi kaymış?"
Tarih boyunca erkekler kaslarını, kadınlar ise akıllarını esnetmiş. Erkek için güç, genelde kas yoğunluğuna endekslenmişken; kadın için güç, hayatta kalmanın ince zekâsında saklı kalmış. Erkek taş taşırken, kadın o taşın altındaki hikâyeyi yazmış ama nedense tarih kitaplarında o hikâyeye pek yer verilmemiş.
---
1. Bölüm: "Taş Devri Kasları, Duygu Devri Yorgunlukları"
Erkeklerin ilk büyük keşfi ateşti, kadınlarınki ise sabır. Erkek avlanırken, kadın avlananı beklemiş; ama aynı zamanda çocuk büyütmüş, yiyecek toplamış ve “bir gün daha nasıl hayatta kalırız?” diye düşünmüş. O günlerde bile roller nettir: Erkek döner, kadın sürdürür.
Sonra medeniyet gelişti. Erkek krallar, generaller, filozoflar olarak sahnede yerini alırken; kadınlar arka planda “ilham perisi” rolüne sıkıştırıldı. Oysa kimse şu soruyu sormadı: “Tarihi yazan erkekler olmasaydı, ilhama gerçekten ihtiyaçları olur muydu?” Belki de o kadar savaş, o kadar ihtiras, sadece birilerinin "daha büyük kim?" oyunuydu.
---
2. Bölüm: "Sanayi Devrimi ve ‘Güçlü Kadın’ Mitinin Doğuşu"
Sanayi Devrimi ile birlikte erkekler fabrikalarda, kadınlar ise hâlâ görünmez emekleriyle evdeydi. Ama o görünmezlik artık çatlamaya başlamıştı. Kadınlar, “ekmek parası” kazanmak için değil, “varlık göstergesi” için çalışmak zorunda kaldılar. Erkeklerin iş yerindeki teri kutsal sayılırken, kadınların evdeki emeği hâlâ görünmezdi.
Ama işte o gün geldi: Kadınlar da sahneye çıktı. Oyuncular eşitlendi mi? Tabii ki hayır. Erkekler kravat taktı, kadınlar da aynı kravatı takarak “eşitiz” dedi. Oysa kimse sormadı: “Eşitlik gerçekten aynı kravatı takmak mı, yoksa o kravatsız da güçlü olabilmek mi?”
---
3. Bölüm: "Modern Dünyada Maskeler ve Gerçekler"
Bugün geldik 21. yüzyıla. Erkekler artık “duygularını ifade etmekten” korkmuyorlar. Harika, değil mi? Ama burada minik bir detay var: Kadınlar zaten binlerce yıldır duygularını bastırmadan yaşayabilselerdi, belki erkekler de bu kadar ‘cesur’ görünmeye ihtiyaç duymazdı.
Erkek, feminenleşiyor; kadın, ‘güçlü kadın’ ikonuna dönüşüyor. Peki ya arada ne kayboluyor? Samimiyet. Kadınlar güçlerini kanıtlamaktan, erkekler ise duygularını saklamamaktan yoruluyor. Ama kimse sormuyor: “Neden sadece insan olmayı denemiyoruz?”
---
Sonuç: "Roller Değil, İnsanlar Değişiyor"
Belki de mesele kadın ya da erkek olmak değil, tüm bu rollerin altında nefes alan, düşünen, hisseden insanları görebilmek. Tarih boyunca roller değişti, beklentiler evrildi ama bir gerçek sabit kaldı: Güç, ne kaslarda ne de maskelerde. Güç, bazen sadece “ben buyum” diyebilmekte gizli.
Sonuç? Kadın hem güçlü hem nazik olmalı, erkek hem sert hem hassas. Yani herkes her şey olmalı… Ama en önemlisi? Asla yetmemeli."
"Dipnot: Eğer kafanız karıştıysa sorun yok, bu da modern hayatın temel yeteneği."