Veya soruyu şöyle soralım:
İki Ömer’den hangisi?
Birileri hemen refleks gösterecek….
Tanıdık bildik hamasi nutuklar atacak…
Hatta ve dahi bir türlü anlayamadıkları/kavrayamadıkları,
beşeri olarak kutsadıkları bir dava’nın ardından ahkam kesecek,
belki de hızlarını alamayıp en kestirme yoldan
bu tür soruları soranları ‘hainlikle’ suçlayacaklardır.
Çokta ‘tın!’
Alçaldıkça tabana yükseldiğini zanneden bu hastalıklı ‘fanatikler’ ile işim olmaz.
Ancak milli ve manevi değerleri kendine dert edinen ‘hasbilere’ soruyorum:
Hangi Ömer?
Elbette ki, ‘birinci Ömer’ diyeceklerdir…
Kimse ikinci Ömer’i istemez!
İkincisi de istenmez zaten.
Fakat nedense birileri de birinci Ömer’in gökten zembille inmesini bekler!
Kimdir bu birinci Ömer?
Nasıl hasletleri vardır?
Ne yer ne içer?
Ne giyer ne giymez?
Ne konuşur neyi konuşmaz?
Neyi nasıl ve neden…
En önemlisi de:
Kim için ve neyi kazanmak için yapar?
Bunların bir tek cevabı vardır:
Şüphesiz Allah için…
Allah’ın rızasını kazanmak için!
Ya ikincisi?
Bu anlatılanların hep tersini…
Şimdi kırılma(ca) darılma(ca) yok…
Ve can alıcı bir soru daha!
Birinci Ömer’e benzeyecek nesiller için ne yap(a)madınız da fasit bir dairede arar durursunuz?
Kim bilir? Bu yap(a)madıklarınızdan …
Hakk ölçüsünde eğit(e))mediklerinizden dolayı:
Ebu Cehil kılıklı Ömerler aramızda çoğalır durur…
Ne mi yapmalı?
Hem ‘jakoben’ anlayıştan vazgeçeceksiniz…
Hem de,
şimdilik neyse!