Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde yıkılması için etkili olan güçler, o gün bu gündür oyunlarını farklı şekillerde devam ettiriyorlar. İlk ihaneti kurgulayıp destekleyen hain/zalim İngilizler olmuştu bu kadim topraklarda.
Osmanlıyı içerden yıkmanın ilk adı Meşrutiyet ilanı olmuştu. Uygulanması için de her yol meşru kabul edildi; II. Abdülhamid tarafından reddedilen Meşrutiyet bu sefer “Alman beyinli subaylar” vasıtası ile Siyonistlerin talep ettikleri Filistin topraklarının satılmayışı ve Ermenilerin Doğu Anadolu’da bağımsızlık talepleri devreye sokularak 24 Temmuz 1908 de II Meşrutiyet Darbesi ile tekrar ilan edilmişti. Her ikisinde de batının önünde büyük bir sur olarak görülen II. Abdülhamid vardı. Ve II. Meşrutiyet darbesinden sonra I. Dünya Harbi çıkarılıyor ve Osmanlı tarihten siliniyordu.
Bu kadim toprakların kaderi Cumhuriyet döneminde de hiç değişmiyordu. Aynı senaryo ve oyunlar her on yılda bir farklı aktörlerle ama aynı zihniyetle tekrar tekrar sahneye konuluyor. İşte, 27 Mayıs 1960 darbesi ile başlayan ihanet 12 Mart darbesiyle devam ediyor. Yönetime tamamıyla el koyamayan darbeciler 12 Eylül 1980 tarihinde “Anarşi ve şiddet” sebep gösterilerek yeniden idareye el koyuyor ve sahipleri olan İngiliz uşağı Amerika’nın emellerine hizmet etme noktasında zirve yapılıyordu.
Bu kez yıl 1997 ve Türkiye yeniden ayağa kalkma çabaları gösteriyor ve İngiliz maşası Amerika’nın rüyalarına kâbuslar giriyordu. Yerli işbirlikçilerinin tahriki ile TSK dolduruşa geliyor ve tanklar Sincan’da hükümetin üzerine sürülerek faşizan maddeler dayatılıyor ve Erbakan hükümetinin istifası isteniyordu. Başarılı oluyorlar ve hükümet yıkılıyor. Devamında dibe vuran bir ekonomi ile karşı karşıya kalınıyordu.
Tarihler 14 Ağustos 2001'i gösteriyordu, tüm kardeşler el ele, omuz omuza verip kuruluşundan sadece 15 ay sonra mazlum dünyanın tek umudu olarak tek başına iktidar olunuyor… Türkiye önlenemez hızla ilerliyor…
2017 27 Nisan’ında e-Muhtıraya karşı “kardeşlerin” Reis etrafında dik duruşu, açılan kapatma davasının parti lehine sonuçlanması, daha sonra gezi olaylarında arzu ettikleri sonucu alamayan hainlerin hayal kırıklığı kalkışmaları, 17-25 Aralık ve nihayet Fetö’nun 15 Temmuz 2016 kalkışması. Hepsi bu aziz millete, sağ hükümetlere karşı yapılıyor ve hepsinde de İngiliz veledi zurnası ABD’nin parmağını açık ve net bir şekilde görüyoruz.
Bugün bütün bu darbe ve badirelerden “yıkılmadım ayaktayım” diyerek yoluna devam eden bir Türkiye var.
Kolay değil, insan müsveddeleri bunu haz etmiyorlar. İnsanlığı, haysiyeti ve şerefi olmayan bu kan emicilerin tek istediği onların güdümünde ve hizmetinde bir ülke olmamız değil mi? Kendi kendine yeten ve de bölgesinde ve dünyada etkili bir güç haline gelen “Anadolu insanı” bunların; İngiliz güdümlü ABD’nin uykularını kaçırıyor, kâbusu oluyor.
Coğrafyamızda, hatta tüm dünyada terör estiren bu adi varlıkların buna ne kadar daha devam edeceğini Mevlâ bilir ama tarih bize gösteriyor ve öğretiyor ki bu melunların dedeleri her defasında çeşitli belâlar ile yerin dibine batmış ve her defasında hak ettikleri cezayı dünya üzerinde bulmuşlardır. İnşallah bunlar da öyle olur, Hak ve halk düşmanı “tek dişi kalmış canavar”lar en kısa zamanda kendi tuzakları içinde boğularak belâlarını bulurlar.
Ne olur oyuna gelme kardeşim!
Kurucu üye ve MKYK üyeliği, yıllarca başarılı ekonomi sorumluluğu, her yönü ile güvenilir güzel bir insan… “Stratejik Derinlik”i ile, dava adamlığı ve karıncayı incitmekten imtina eden başarılı bir başbakan… Oyuncağı elinden alınmış çocuk gibi feryadın… bu mu dava adamlığı, bu mu kardeşlik? Çokça dinledik: “Ağabeyime vefa borcum var” diye. Ağabeyin nerede, sen neredesin kardeşim? Diğer taraftan; ben denizinde yetiştiği M.T.T.B. de yetişmiş, en üst zirvelerde başarılara imza atmış; nur yüzlü, aksakallı babanın oğlu dava kardeşim:
Kardeşlerinizin gönlünü yüzde üç, yüzde beş acıtabilirsiniz… Hepsi bu…
Değer mi? Hani biz kardeş idik ya, ne oldu?..
Kardeşliği bozan şeyin ne olduğunu benden iyi bilirsiniz. Yine de hatırlatmak isterim.
Kardeşliği bozan en önemli etkenin dünya malı ve dünya sevgisi olduğu her kes tarafından iyi bilinir…
İnsanda dünya malı en hafifinden ilerlemeye başladı mı; ilerler mi ilerler. Bunu bir üşütme meselesine benzetenler, ufak bir havanın gelmesi hafif bir üşütmedir. Biraz sonra hapşırma öksürük başlamışsa bu biraz daha ilerlemiş üşütme oluyor. Daha ilerisi, boğazın veya ciğerin intihap tutması daha da ilerisi var mı vardır, o da zatürredir. Bununla insan ölür mü ölür. Demek ki en ufak bir kendini korumamanın adı üşütme, vücut kimyasının bozulması, ‘Allahu a’lem’, mezara sokan üşütmekte bir üşümekle başlar… Maazallah!
Aynı Allah'a inanıyoruz, aynı kitaba, aynı Peygambere, yönümüz aynı Kıble…
Kardeşler; gelin dağların başına varalım avazımız çıktığı kadar bağıralım, “Şeytanların karşısında değil”. İki göz iki çeşme gözyaşı dökelim. Ve kendimize gelince de başımızı kaldırıp birbirimizin yüzüne bakalım; göreceğiz ki kinin nefretin yerini almış sevgi ve muhabbet, kalmamış biri birbirimizin boynuna sarılmaktan başka bir şey.
Allah hepimize akıl fikir versin ve biraz da izan! AMİN!
Selam ve dua ile…